Hemen herkes geçmiş yüzyılların Kürtlere yönelik cimriliğinden şikâyet eder durumda. Asya ve Ortadoğu’da değişime yönelik gelişmeler patlak verdiğinde ise bu sefer de Kürtler yeni bir yüzyılın güler yüzlü fırsatların yüzüyle buluştuğuna herkes inandı. Aslına bakarsanız bu inanmışların içinde ben de vardım. Zira kendi geleceklerine ters orantılı yetmezliklerle yaşatılmış acımsı yaşamın yaşanmışlıklardan ders çıkartacaklarına inanmıştım.
Ama ne yazık ki geleceğe göz kırpan her bir fırsatın, bölünmüşlüklerle nasıl da birer handikaba dönüştüğünün farkına varılmadı.Ve işin en garip tarafı ise (Kürt aydınları bile) handikaba dönüşen esas dönüşümü ısrarla uzun bir zaman görmezden geldiler. Örneğin, Kürdistan Bölgesi’nin sırtına saplanan hançerin tanımlaması gibi! Farkındaysanız Kerkük sendromuyla ortaya çıkan gelişmede bile Kürt aydınları yeterince sorunun esasına inmediler! Zira eline kalem alan YNK'li birkaç satılmışın hikayesine odaklanıp esas sorunu pas geçtiler.
Oysa hemen herkes çok iyi biliyor ki gerek Güney Kürdistan’daki genel kaos gerekse Kerkük sendromu ''Birkaç başı boş satılmıştan ziyade, anlamsızlaşan siyasi kutuplaşmaya kurban edildiğini! Dolayısıyla Kerkük'ü, İran’ın karanlık çetelerine teslim edilmesi ile Güney Kürt halkının devletleşip özgürleşmemesinin nedeni ''Tüm genel çıkarların iki başlı güç bölünmesine kurban edilmediğini kim inkara kalkışır.
Her toplumda, o toplumun genel çıkarlarıyla oynaşmanın adını ihanet olarak tanımlanır. “Soran Bölgesi senin, Bahdina Bölgesi benim, Hevler ortak malımız!” gibi bir anlayışın ihaneti mi? Yoksa başıboş birkaç kendini bilmezin ihaneti mi daha acı olan? Aslına bakarsanız bahsi gecen esas sorunla ilgili uzun yıllardan beridir perde arkası eleştiriler yeterince vardı. Ama perde açılıp sahneye inildiğinde eleştirinin kırıntısına bile değinilmezdi.
Çünkü kişisel çıkara odaklanmış çıkarsal hastalıklar, grupsal al vermelere indirgenmiş seviyesi düşük ilişkilerden olsa gerek ''Esas doğru olana odaklama içgüdüsü hiçbir zaman gelişmedi! Doğruyu söylemek gerekirse, siyasi kan yetersizliğin hastalığına kapılanlar kadar, dürüst olmanın erdeminden yoksun Kürt aydınların da sucu vardır. Zira kurumlaşmakla devletleşmeyi esas alanların önünü ne tür siyasi oynaşmalarla kapatıldığını bilmeyen aydın mı vardı? Ne yazık ki Kürt aydını, şuranın şu kadar hatasına odaklanmak yerine ''genel yapılanmanın topyekûn yanlışa odaklanmayı beceremedi!.Güney Kürt halkının önüne Kerkük sendromu atıldığı ilk günlerde'' Kerkük’te baş gösteren ihanetin anahtarı on yıllarca yaşanan yetmezliklerin içinde saklıdır diye yazmıştım.
Peki (siyasi görüntüler bağlamında) Kuzey Kürt halkının Güney Kürt halkından farklı bir tarafı mı var? Güneyde yaşanan eksileri menfi ve şahsi çıkarlar gereği görmezden gelen aydınların iki katından fazla ''Kuzey Kürt coğrafyasında cirit atmadıklarını kim söyleyebilir? Hendek sureciyle başlayan büyük bir yanlışa karşı sus pus olanların varlığı ''Güneyin yetmezliklerini ceplerinin sıcaklığına kurban edenler kadar vardır. Velhasılıkelam yanlışın hangi partiden geliyoruna bakmaksızın yanlışı mertçe eleştirebilen Kürt aydının üremesi büyük bir ihtiyaçtır.
Not-sadece Sayın Mesut Barzani’yi, şahıs olarak bu eleştirilerin dışında tutuyorum.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.