14 Mayıs’ta iki başlı bir seçime bir iki gün kalmışken, ayağı yere basmayan, soyut vaatlerle somut olabilirliğin canına okunuyor. Oysa 14 Mayıs seçiminin Türkiye’nin geleceğiyle ilgili ‘ya hero ya da mero’ şeklinde pazarlanıyor. Ama ne yazık ki, Türkiye’nin en can alıcı sorunu diye bildiğimiz Kürtlerin hakkı ve hukukunun sözü bile edilmiyor? Dolayısıyla yapılacak bu seçimin neresinden bakarsak bakalım “Türkiye’nin kaderi belirleniyor” diye pazarlanan bu seçimde ne yazık ki, bahsi edilen söylemin içinde Kürtlerin kaderine yönelik tek bir söz yok!
Hakkıyla hukukuyla Kürtlerin dışlandığı bir seçimden Kürtler adına hiçbir değişim olmaz. Olmaz çünkü, yaşanmış bu kadar badirelere rağmen hiçbir sorun yokmuş gibi ’’Milet Bayrak Sakarya yatağında uykuya dalan inkârcı siyasetin örtüsüyle örtülüyor. 14 Mayıs’ın öncesi de sonrasında da gösteriye çıkan tüm siyasi aktörlerin mantıksal görüngesinde Kürtlerin geleceği yoktur. Zira bir doğru olana karşıt iki amayla yol aldıkları cümle aleme sırıtıyor. İşin en garip tarafı da bu gerçeğin ulu orta dolaşımda dolaştığı halde “Ama yine de Kürtlerin muazzam bedel ödeyişiyle kendi ürettikleri kazanımlarını ne yazık ki, ‘ama’cıların amaçlarına kurban etmeye devam ediyor?
Oysa İklimler dahi değişiyor, somut olan soyuta hızla ilerliyor ama yine de Kürt halkının gelecekle ilgili kalıcı olabilir neyi varsa hiç bir değişime gereksinim duyulmadan ‘ama’lı takozcuların amalarına emanet ediliyor. Dolayısıyla günü birlik taktiksel manevralarla yoğrulmuş kafalarda değişen hiçbir şey olmuyor. Böyle olunca da, Kürt halkının geleceğine göz kırpan ne varsa on yılların gelgitlerin yatağına hapsediliyor. Oysa hiçbir amaya kurban edilmeyecek Kürt halkının öncelikleri vardır. Hak ve hukukta eşitlik, ana dil ve yönetimde anayasal statü talebi gibi… Bir asır sonrası olabilir ‘lojilerle’ günümüzün öncelikli taleplerin şunun bunun kuyruklu amasına kuyruk yapmanın akılla bağdaşır bir tarafı yoktur. Dolayısıyla her türlü hak kısıtlamasını yaşayan Kürtlerin, şunun şöylesinin peşinden, bunun böylesinin arkasından koşuşturmanın bir getirisi olmaz.
Kendi varlığına gölge edebilir ağacı sulamak yerine, bir başkasının amalarıyla yeşermiş ağacın gölgesine alışmış Kürtlerin aklı başına gelmelidir! Zira kendi özgünlüklerine paralel kendi tarlasını, Kürtleri faşistlikle suçlayan Ahmet Şık gibilerin hatırına nadasa bırakma lüksü olmamalı! Zira hiç bir Kürt siyasetçinin kendi halkına özgü istem ve taleplerin yerine, bir başkasının hayalına özgü istem ve arzusunun verimsizliğine oynama hakkı da hukuku da olmamalı. Çünkü kendi tenceresini kaynatan ateş olmaktan daha çok, bir başkasının merasında kaynayan tencerenin altındaki ateşi üfler olmanın bir getirisi olmaz! Ama ne yazık ki, Perinçeklerin evirmeleriyle, Yalçınların çevirmeleriyle, Ahmet Şıkların hamleleriyle, Erkan Başların dönüşleriyle, Kürt halkının hak doğuran tarlasını renga reng amalarla nadasa bırakmayı başarıyorlar!
Sevgili Ahmet Şık’a gelince : Solcu molcu olmadan önce İnsan olmanın gerekleriyle tanışıp buluşması gerekiyordu. Buluşmamış olacak ki, pat diye kadir kıymet bilmez kişiliğiyle bütünleşen duruşunu ayaklar altı dolaşıma soktu hemen. Ama yine de Kürtleri faşistlikle hedef alan Ahmet Şık’a kızıp bir şeyler söylemeden önce “Ahmet Şık gibi bir kalpazanı insan yerine koyanlara kızmak gerekir! Kızmak gerekir çünkü, Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek gibi günahkârların günahları sorgulamadan ulu orta meydanda kaldığı sürece, Ahmet Şık’ların seri numaraları daha çok çoğalmaya devam edecek maalesef! Ve ne yazık ki, bu seçimle de demokratik bir ülkenin inşasına cevap olacak bir vizyon görülemiyor .
Dolayısıyla kendi tarlasının hak edilen tohumuyla değil de bir başkasının varlığına özgü bir tohumla ürün vermeye hevesli olan hevesli Kürtlerin artık uyanması şarttır. Çünkü Kürt halkı, Ahmet’in hayalinden Mehmet’in işlevsiz rüyasına koşar adımlarla koşuşturmaya itilmekten bıktı artık. Gerek Başkanlık seçiminde, gerekse Parlamenter sisteme geçişinde olsun, Kürtlerin belirleyici anahtar konumda olduğunu söyledik durduk. Kürtlerin demokratik yollarla bu fırsatı geciktirmeden, kendi halkının demokratik çıkarı için kullanma şansını mutlaka kullanmalıdır diye yazıp durduk. Ama ne yazık’ki, siyaset normlarını alt üst eden karşılıksız destekleme manevrasıyla elde edilmesi gereken öncelikler, önü arkası belirsizliğe doğru yol alan siyasi aklın kazasına uğradı maalesef.
velhasılıkelam, Dinle imanla Kürt halkını kendi çıkarına göre revize etmeye çalışan ve özellikle İslâmî söylemlerle kendini pazarlayanlardan arınmalıdır. Ruhunu-özlemlerini-düşündüklerini-genel anlamıyla insan oluşundan kaynaklanan insan olma gereklerini inkâr eden sol kılıklı solculardan uzaklaşılmalıdır! Bir halkın halk olmasından kaynaklı hakkaniyetin verilerini yukarıda belirtilen kalpazanların sofrasına meze yapandan da kaçınmalıdır…
HÜSEYİN AKINCI
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.