Ah be kızım, vicdanımızı körleştiren şu müritlikten bir kurtulabilseydik. Bak o zaman bizi biz yapmaya çalışan Önder Mustafa Barzani erdemini siz çocuklarımıza nasıl okur anlatırdık. Ya da teorik şarlatanlıklarımızla realiteyi nasıl da ters yüz edilişin örnekleri sıraya koyar okurduk. Kim bilir belki de oranın buranın yemlikleriyle sen ben kavgasına kurban edilen Kürtlüğün fotoğrafını çekip önünüze koyardık.
Ah be kızım, nasılda oranın buranın teorik hayallerı, kendimize uydurma cabamızı bir anlatabilsek. Belki o zaman kiraya verdiğimiz aklımızla size nasıl da kirli bir miras bıraktığımızı anlamış olurdunuz. Kim bilir belki de o zaman kendimızı nasılda şuna buna pazarladığımızı anlar, yeter artık derdiniz. Sadece İran’la dolaşımda olan satışlarımızı anlatsak, iki elinizle yüzünüzü kapatıp “aman Allahım!” diye gözyaşlarınıza boğulurdunuz.Kesin o zaman yakamıza yapışıp, bir asır arkada yürünen mantığımıza dur yeter derdiniz.
Ah be kızım, hele gel otur ne yaptınız diyorsun ya, Şengal’in nasıl da Araplara peşkeş çekmeye çalıştığımızı mı anlatayım! Yoksa Kerkuk’ün satış protokolünü nasıl imzaladığımızı mı anlatayım sevgili kızıma? Anlatabilecek yüreğimiz olsaydı aklımızı onun şunun pazarında pazarlar mıydık be kızım? Sadece ben varım duruşumuzla, onu buna bunu ona yem edilişimizi mı anlatayım bilmemki? Yoksa düşünce karmaşamızla,geleceği nasıl boynuzladığımızı mı anlatayım?
Ah be kızım, yarım yamalak yaptıklarımıza dizdiğimiz methiyelerden başka ne bıraktık sizlere bilmiyorum! Keşke insani dürüstlüğümüz ya da siyasi cesaretimiz bir nebze canlanıp “aha biz buyuz!” diyebilseydik size. Belki o zaman devraldığımız mirası nasılda kendi kısır varoluşumuza kurban etiğimizden ders çıkarırdınız. Ya da şeyhine olan müritçe tapınış mirasına sadece siyaset cümlesini ekleyerek, o mirası budanmış manevralarla nasılda hayat verdiğimizi bir bilseniz!
Ah be yavrum, bir iki zılgıt atanlara, Leyla Kasım asaletli Leyla’ları nasıl da kurban etiğimizi anlatacak dilimiz bir çözülse! Ya da geleceğinizi kendine hayrı olmayan hayırsızlara nasıl da emanet etiğimizi anlatacak cesareti bir bulabilsek! Evrensel hakkaniyetlerinizi nemalanma merasına nasıl da dönüştürdüğümüzü anlatacak vidanı bulsak! Belki o zaman bizden umudunuzu kesip kendi geleceğinizle haşir neşir olma şansınız olurdu.
Ah be kızım, yapılan her yanlışa normalmiş gibi bakan bir topluma, sizi nasıl adapte ettiğimizi mi anlatsam? Yoksa sıradan bir doğruya şaşkın ve şapşal sevincinizle, sizi inşallahlara nasıl da sığıntı yaptığımızı mı anlatsam! Ya Baba yeter artık düşün geleceğimizin yakasında demek mi geçiyor aklında.
İşte o zaman gök kubbenin semasına avuçlarımı açıp “haydi biraz daha canlandır şu aklı” der dua ederim. Ya da her güneş doğduğunda, iki dizimle yere çöküp, kararmasına sebep olduğumuz beyinleri aydınlat diye güneşe el pençe yalvarırım. Ve hemen anında yüzümü yüzüne çevirip bizim kadar siz gençler de suçlusunuz der arkamı döner giderdim.
HÜSEYİN AKINCİ
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.