Yine de ve İlle de BARIŞ Demekte Israr Edelim
Kürdistan ana toprağında yeni bir yaşam müjdecisi olarak ta algılanan \"barış ve kardeşlik projesi\" Kürd\'ün Kürdistan coğrafyasında inkarın, imhanın, yok saymanın, kaosun, ölümün, bombaların, katliamların, oluk oluk akan kanın durdurulma.
Kürdistan ana toprağında yeni bir yaşam müjdecisi olarak ta algılanan \"barış ve kardeşlik projesi\" Kürd\'ün Kürdistan coğrafyasında inkarın, imhanın, yok saymanın, kaosun, ölümün, bombaların, katliamların, oluk oluk akan kanın durdurulmasının habercisi olduğu umut ediliyordu. Bırakalım bu coğrafyanın canlı insanını, Kürdistan coğrafyasının kahir deryasına yatan tüm canlı varlıkların korkulu rüyası olmaya devam eden bu kirli savaşın durdurulmasından herkesin bir biçimiyle çıkarı vardı. Yıkılan yuvalar, yakınlarından, yavuklusundan koparılanlar, sevdiklerinden, ailesinden uzaklaşan yürekler, insani değerlerden soğutulan beyinler, özgürlükler için elveda diyen canlara \"yeter artık!\" denilecekti...
Halkının ve halkların özgürlüklerine kol kanat germesiyle akan ve akıtılan kanın kokusuyla yeşeren vadiler, Kuzey yarımkürede baharın gelişinin değişik etkinliklerle kutlandığı bir ortamda Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında ki kaygı verici gelişmeler son verilecekti. Serçesinden Ağustos böceğine kadar olan canlıların her türüne ev sahipliğiyle özgür uçuşlara dönüşecekti .
Ama ne yazık ki Kürdistan coğrafyasında canlı olmanın bedeli, yaratan Tanrıya inat eden tanrıların gazabını hak etmek demektir. Yada tanrının ilahi adaletine kafa tutan kravatlı ilahların, yaratan tanrıya karşı \"ben de yok etme tanrısıyım\" diyebilenlerinin barbarlıklarına bire bir hedeftir. Halk olmanın özgünlükleriyle yaşanacak hayat sevincini ellerinden alınarak müstakbel yaşamı dahi ipotek altına alınmış bir halkın evladı olmak zor ve çilekeştir. Habire vahşet senaryolarının hayata geçirildiği, öncelikle de bahsi geçen coğrafyada Kürt halkının yaşamını kabusa dönüştüren arenaya çekilmiştir...
Her barış sözcüğünün başlangıcında,yaşama sevinciyle fıkır fıkır olan duyguların hemen sonrasında, bu sabah yada şu akşam karanlığıyla, hangi dağ ve ovaların bombalanacağı, hangi köy ve beldelerin yakılacağı, kaç ana kuzusunun ana yüreğinden kopacağını, hangi zindanda ve sorgulamalarda Kürd çocuklarına tecavüze yelteneceği, kaç tane sevdalıların sevdasının noktalanacağı gibi duygular hareketlenir .
Bırakalım bu coğrafyada yaşayan insan türündeki canlıların gel git duygularını, mevcut olan tüm canlı varlıklarının dahi yarın neler olabilir dansına kalktıkları muhakkaktır. Yok saymanın ikinci versiyonu olan yok etmenin mantık parametrelerin zehirli okları, sadece Kürdistan coğrafyasında yaşayan Kürd\'ün ve diğer kadim halkların varlığına saplanmıyor elbete. Sürüngen yılanından tutun minicik ve zarif kanatlarıyla uçan serçenin ciğerine de saplandığı bilinmektedir.Dolayısıyla Kürdistan coğrafyasındaki ötekileştirilmişlik karıncadan seke seke yol alarak ceylanına kadar tümünü kapsadığını bilmeyen kalmış mı ki bu coğrafyada? İtilmişliğin, kakılmışlığın travmalarıyla haramlaştırılmış bir yaşamı bu coğrafyasının canlılarına reva görenlerin taptıkları tanrılarına nasıl da başkaldırdıklarını görmeyeni kalmışmı bu anavatanın kutsal toprağında.
Söylenecek barış şarkısının bittiği yerin çok ötelerinde pusuya yatmış savaş ve katliam canavarına davetiye çıkartmak hangi erdemlerle uzanan kıyamet köprüsünün kavşağında kimlerden hesap soracağını düşünmekte zorlanıyor insan! Öldürülen ve yok edilen canlısıyla, yakılan doğasıyla, barbarlığın bin bir şiddetiyle yıkılan canlı varlıkların yerleşik alanlarıyla, bu coğrafyanın üzerinden bir asırdır devam eden bu vahşilerin barbarlıklarına hangi ilahi erdemin sahibi tanrının sırat köprüsünün kavşağında bu barbarlardan hesap soracağını merak ediyorum doğrusu. Hiç kuşkusuz barış konusunda hepimizin ve herkesin en azından söyleyecek bir sözü bulunur. Ama Kürdistan coğrafyasında, savaş cümlesiyle başlayan korkularla Kürdistan coğrafyasında hemen her canlı varlık acılarla boğuşarak bugün hangi top mermisini yada kurşunu ıskalarım diye kara kara düşünür olur. Ama yine de ve her şeye rağmen, bu yorgun coğrafyada yaşanacak bir hayatı tesis etmek hayal değildir; yeter ki evimizin içinde yanıp büyüyen bu kahrolası yangına, beyinlerimizde akan doğrularla birlikte yüreğimizin akıntılarıyla söndürmeye çalışalım...
Aylardır Kürt halkını IŞİD gibi bir barbar örgütün vahşetiyle ortadan kaldırma provası tam gaz hayat bulurken, kan kusan korkutucu namluların hedefine Türkiye\'de müzakere edilen barışı hedefe koymak korkutuyor insanı. İnsanoğlunun insanî duygusundan mı, yoksa beyinsel birikimlerin ve yaşanmışlıklarından mı hareket ederek bir şeyler yazıp söylemek gerçekten de zordur. Zira söz konusu vicdan ve insanî duygu, ne yazık ki insansızlığın her tür duygusunun yeşermiş insanlığın sofrasında meze olarak tüketildiği bir coğrafyada yaşıyoruz. Ama yine de insani vicdanla şekillenmiş akli selimin yol aldığı yol güzergahına yönelmek ister insanoğlunun insani duygusu. O zaman hemen karşılaşıyorsun insani duygusunda arınmış insansızlığın sofrasındaki baş köşede oturtulan çağın aklı selimini. Velhasılıkelam, vicdanlar sakinleşerek atan insani damarıyla barış sinyallerine odaklandırılmalı.
NOT: TC’nin yetkili mercilerin söylemlerinden hareket ettiğimizde “Barış ve Kardeşlik Projesi tıkır tıkır ilerlemektedir” deniliyor. Nasıl ilerlediğini ve ne tür aşamalara ulaştığını elbette ki bilmiyoruz. Ama bilebildiğimiz kadarıyla gerillalar infaz ediliyor, askerler çarşı ortasında öldürülüyor. Dolayısıyla istesek de istemesek de kendi kendimize bile olsa bu nasıl bir müzakere sürecidir diye sormadan edemiyoruz.
Örneğin hâlâ müzakere masasının üzerinde duran projeden umutlu muyuz? Ateşkes tüm olgunluğuyla devam ediyor yada edecek mi?
Savaş başladı mı yoksa başlatmak isteyen senaristler, senaryolarına başladı mı?
Son dönemlerde değişik mekân ve zamanlarda öldürülen gerilla ve askerin ölümlerinden kim ve kimleri sorumlu tutmamız gerekecek?
Gerek Sayın Öcalan\'ın gerekse de hükümet yetkililerin dediklerinin üzerinden daha birkaç gün geçmeden ortaya çıkan bu görüntüler, yani \"Müzakereler olumlu anlamda yeni bir aşamaya girdi\" diyen Öcalan\'ı ve devlet yetkilileri boşa çıkartma girişimleri olarak mı ele almak lazım?
O zaman Öcalan\'ı ve diğer taraf olan hükumet yetkilileri boşa çıkartmak isteyenler kim ve kimlerdir?.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Nerina Azad
Bu makale toplam: 11348 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:15:28:34