Ortadoğu coğrafyasında kanlı ve çok boyutlu bir savaşın startı verilmişken, ölüm ve kaos kol geziyorken, Kürdistan coğrafyası tüm canlı varlıkların korkulu rüyası olmaya devam ediyor. Yıkılan yuvalar, yakınlarından yavuklusundan koparılan eller, sevdiklerinden, ailesinden uzaklaşan yürekler dayanılacak gibi değilken. İnsani değerlerden soğutulan beyinler yatalaklaştırılmışken, halkın ve halkların özgürlüklerine kol kanat gerenlerin kan kokusuyla vadiler oluşurken Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında ki kaygı verici gelişmeler tavan yapıyorken. Kanlı bir savaşın korkutucu homurtularının çıtası bu kadar yükseltilirken, ortaya konulan savaş sadece insanlığın var oluşunu değil, bahsi edilen savaş her türlü canlıların en büyük korkusu olmaya devam ederken-Kürt halkının bölgede oynaması gereken rol ortadayken. Kürtlerin ulusal demokratik hakkaniyeti ile ilgili ayağı yere basan bir tanımlamaya ihtiyaç vardır?
Söz konusu coğrafyada her canlının varlığı büyük bir tehdit altındanken, halkların hakkaniyeti uluslararası aktörlerin hak hukuk tanımazlık gazabına uğruyor. Yada Tanrının ilahi adaletine kafa tutan kravatlı ilahların inkarcı naraları çok yüksek frekansta seslendirilirken Kürtlerin ulus gerçekliğine rağmen ulus devletin zamanını doldurduğunu iddia etmek inandırıcı olamıyor.
Hayatlarının baharındaki gençlerin yaşam sevinci ellerinden alınıp gelecek yaşamlarını da ipotek altına alınırken, her baharın başlangıcında, yaşama sevinciyle fıkır fıkır kıpırdaşan duygular yerine, bu baharda hangi dağ ve ovaların bombalanacağı hangi köy ve beldelerin yakılacağı, kaç ana kuzusunun ana yüreğinden kopacağını, hangi zindanda ve sorgulamalarda Kürt çocuklarına tecavüze yelteneceği, kaç tane sevdalıların sevdasının noktalanacağı gibi duygular başı boşluğuna bu kadar düşürülüyorken, yok saymanın, yok etmenin yada \"ben bilirim ben yaparım\" mantık parametreleri, bu coğrafyada bu kadar prim kazanıyorken. Ulus devleti ret paradigması kuzeyli Kürtlerin ulusal demokratik hakkaniyetin bahçesinde boy vermeye devam ediyor.
Uluslararası güçlerin çıkarına dayalı paylaşım savaşının seyri-inlet-parçala-bölüş şeklinde devam ederken, Kuzeyli Kürtler tutturmuş \"ulus devlet dönemi bitmiştir\" diyorlar. Peki, gerçeğin kendisi nasıl görünüyor dersiniz?
Ne Ortadoğu\'nun genelinde, ne de Kürtlerin yaşamında, evrensel normlarla demokrasinin yaşanma şansının olmamasına rağmen, Kalkıp ta \"demokratik yaşamla halklar arası kardeşliğin cennetini inşa edeceğiz\" söylemi inandırıcı gelmiyor diye düşünmemiz yanlış olmasa gerek.
Gerçeğin aynasında görünen şu ki, bırakalım uluslaşmanın bitmiş/bitmemişliği iddiaları, yada halklar arası birlikte yaşama cennetini inşa etme zamanlamasının gelmiş veya gelmemişliğini, Ortadoğu\'nun genelinde insanlığın aktığı mecrada sosyal evrimleşmenin ters yönde işlemesiyle demokratik yaşamın hep gerisinde ve kenarında kalındığı gerçeğidir.
Dolayısıyla, evrensel normlarla şekillenmiş insanlığın çok gerisinde seyreden Ortadoğu halkların var oluş gerçeği, bahsedilen halkların birlikte ve aynı cennette yaşama imkanı yok gösteriyor!
Bu bağlamda tarihsel sorumluluk hiç bir Kürt partisine, Kürt halkının geleceği üzerinden hareketlenerek, bazı ütopik deneme ve tatbikat şansını vermemektedir. Bu nedenle, tarihsel gelişmeler Kürtlerın öncüsü durumundaki partilere, sorumluluklarının farkına varmalarına göz kırpıyor.
Velhasılıkelam, Kürt partilerinden ve özelikle de siyasi ağabeylerimizden beklentimiz odur ki, ütopyalarla değil de, bölge ve dünyayı sarmalayan konjonktörel gelişmeleri doğru okuyup ona göre pozisyon almalarıdır. Çünkü gerçekten de, artık Kürt halkının ütopyalarla harcayacak enerjisi ve zamanı kalmamıştır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.