Ortadoğu coğrafyasının tüm mevsimleri kahırlıdır ve o kadar da kanlıdır. İnkar, imha, kaos, ölüm ve katliamlarla akıtılan kanlar ise mevsimin değişmeyen yağmurudur. Yıkılan yuvalar, yakınlarından, yavuklusundan koparılan ellerle yaşamı sarıp sarmalayan acılı yaşam ürkütücü mevsimin karabulutlarına dönüşür. Kanlı geçen her mevsimin getirisi ise, kin ve nefret kokan kan güllerini büyütür. Akıtılan her kan damlası toprakla buluşarak kahır deryasına dönüşen vadiler oluşturur. Oluşan her vadide ise kural tanımaz savaşın lekeleriyle insansızlığın sanatsal galerisine ev sahipliği yapar. Kürdistan coğrafyasındaki savaş bin bir alicengiz oyununun kesitleriyle başlar. Sinsileşerek başlayan her savaş kesitinin temel kuralı ise, \"kardeşlik artı beraberlik\" gibi söylemlerle ters orantılı hale getirtmektir.
Savaşta, insanlığın tüm değerleri beş para etmez çıkarcıların rant sofrasının değişmeyen mezesidir. Bu kadim coğrafyadaki savaşlar, serçesinden Ağustos böceğine uzanacak bir boyutla, tüm canlıların en büyük korkusudur. Her ne hikmetse, bu kadim coğrafyada hemen her şey ters orantılı gelişir. Yaşamsal örnek verirsek, güç ve kudret sahibi kesimlerin ağızlarında barış sözcüklerinin döküldüğü hemen sonrasında, kirlenmiş düşünce her türlü kirliliklere kapısı açık bir savaşın yol haritasının alt yapısını hazırlar. Birlik ve beraberlik söylemleri dillendirilişinin hemen sonrasında ise, bir bakıyorsunuz ki, bölüp parçalamak için ne tür fedakarlıklar varsa bir güzelce harekete geçer. Demokrasi ve insan haklarından bahsedildiği andan itibaren ise, görüyorsunuz ki, her türlü evrensel hak ve hukukun ayaklar altına nasıl alınır hesapları yapılıyor.
Kürdistan coğrafyasında canlı olmak demek, yaratan tanrıya inat eden tanrıların gazabını hak etmek demektir. Yada tanrının ilahi adaletine kafa tutan kravatlı ilahlara bire bir hedef olmaktır. Dönüşümlü dönüşen her mevsimin tek özelliği, canlı varlıkların yaşamını kabusa çevrilmesinin başlangıç tarihidir... Her kanlı mevsimin başlangıcında ise, itilmişliğin, kakılmışlığın travmalarıyla harmanlanmış canavarlar ürer. İnsani anlamda söylenecek sözün bittiği mevsimler hep yaşanır bu coğrafyada.
Ortadoğu\'da, coğrafyanın canlıları tarafından canlılara yapılan vahşetin, barbarlığın haddi/hesabı yoktur. Hangi kıyamet köprüsünün kavşağında, nasıl bir hesaplaşmaya dönüşeceğini insan merak ediyor. Asırlar boyu öldürülerek yok edilen canlılar, yakılıp yok edilen ormanlar, yıkılıp virane edilen köyler gibi...Yani bu coğrafyanın üzerinden asırlarca devam eden vahşet senaryolarına, hangi İlahi erdemin sahibi olan Tanrının hesap soracağını insan merak ediyor doğrusu.
Kürdistan coğrafyasında tüm mevsimlerin vazgeçilmezi ise, kader tayin edicilerin buyruklarıyla inletilen Kürt ve Kürdistan gerçekliği vardır. Bugün hangi senaristin karanlık senaryosuyla yüzleşiriz diye kara kara düşünmekten takati kalmayan bir Kürt gerçekliği de vardır. Bin bir harikalarla göz kamaştıran o güzelim Kürdistan\'ın doğasal yaşamın tüm kanatlı kanatsız canlıları bombalarla yok edilen ortamda nasıl yaşarım diye çırpınmaktan yorgun düşüyor.
Ama yine de ve her şeye rağmen, hurafelerle, bilgi kirlilikleriyle, resmi ideolojilerin tahrifatlarıyla yorgun düşürülen tarihin kader mağdurları için bu yorgun coğrafyada yaşamaya değer bir erdemli hayatı tesis etmek hayal değildir; yeter ki, yanıbaşımızda ve özellikle evimizin içinde yanıp büyüyen bu kahrolası yangını, beyinlerimizde akan doğrularla söndürmeye çalışalım.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.