Kürt halkının, Kürdistan coğrafyasında her türlü karanlığın hayat bulduğu korkular vadisine dönüşürken, köyler yakılıp yıkılırken, insanlara dışkı yedirilirken, arı/namusu zalimlerin kahredici çirkinliklerine oyuncak olurken, faili meçhul cinayetler Kürt halkının yaşamsal normlarına dönüşürken, Kürt halk dramlarında çok büyük acılara sebep olan karanlık bir süreçte, Kürt davasının emanet edildiği emanetçiler, bahsi geçen bu kanlı savaşın umursamaz uykusundan hiç kalkmadılar. Kendi halkı için hiç ama hiç bir şeyler yapmayan emanetçiler kalkıp da Kürt halkı için bir şeyler yapması kendileri için de kolay değildi.
Ortada çok kanlı bir savaş vardı ve bu kuralsız savaş argümanında insanlık adına hiç bir şey yoktu. Faili meçhul cinayetler mubahtı. Köy yakmalar ve insana insan dışkısını yedirmek ise kanlı savaşın vazgeçilmezi olmuştu. İnsanlık adına ne kadar değer varsa ayaklar altına alındığı bir süreç yaşanıyordu. Yaşanan o süreçte ortaya çıkıp insanlık adına bir şeyler yapmak onlara mı kalmıştı?
Kür davasının emanet edildiği emanetçilerin yüz yıllık geçmişlerine iyice bakıldığında, Kürt halkının davası ile ilgili evrensel değerlerin tek bir tanesine AMASIZ geçiş izni vermemişler.
Sayın Abdullah Öcalan\'ın bin bir yetmez ve yeterlilerle bu güne taşıdığı Kürt davasını kendilerine dahi hayrı dokunmayanlara hangi gerekçe ile ve neden emanet etme gereğini duyulmuş onu anlamakta zorlanıyor insan. Şayet, Sayın Öcalan\'ın amacı zorluklarla bu güne taşınan Kürt davasını kalıcılaştırmak ya da alan sahasını genişletmekse, o zaman insanın aklına şöyle bir soru takılmaz mı?
Neden Geçmişte kalan değerleri anmaktan başka bir değer ortaya koyamayanlara emanet ediliyor?!
Dolayısıyla, kim neyi nasıl düşünüyorsa düşünsün; ya da Kürt ulusal demokratik hakkaniyetlerin geleceğini hangi ideolojik argümanların kalıbından görüyorsa görsün, Kürt halkına özgün ulusal damarın realiteleri bir başka tarafı gösterdiği bir gerçektir. Geçmişiyle kendi ulusal istemlerini boşa bırakan bir Kürt gerçekliği yok karşımızda. Emanetin teslim edileceği o kadar Kürt adresi var ki. Örneğin, Seyit Rızalar, olmadı Kadi Muhammedler, bu da olmadı şeyh Saidler, Mustafa Barzaniler gibi nice bir geçmişe sahiptir Kürt halkı, Kürt özgünlükleriyle mayalanmış birçok yaşanmışlıklar ve başkaldırılarla ortaya çıkan bir miras söz konusudur. Bundandır ki, kendi değerlerini anma protokol sayısını bir türlü geçmeyenlere Kürt davasını emanet etmek şaşırtıcı oluyor...
Ezilen Kürt halkının gücünü ya da hareket alanının geliştirilmesinin birden fazla doğruları elbette vardır. Ama, yelpazenin yüzyıl öncesinin hayalinden kurtulmayan taraflar hangi emaneti nereye kadar taşıyabilir ki? Teorik belirlemenin dışındaki taşıyabilirlik güçleri dün de olmamıştı, yarın da olmayacak. Çünkü, yaratılan emeğin üzerinde emeklemenin dışındaki bir yetenekleri dün de yoktu, bugün de yoktur.
İnsanlığın ayaklar altına alındığı süreçlerde sus pus olanlar, Herkesin konuşabildiği süreçlerde ise herkesten daha çok konuşanlarla hiç bir yere varılamaz.
Doksan süreciyle başlayan kirli savaşın, 2015’ın başlangıcıyla hortlatıldığı bu günlerde, o günlerde körleşen sol vicdanın benzerini bugün için de körleşmemiş mi? Haydi hep birlikte bakalım şu Silvan\'ın haline! Ya da Çizre, Nusaybin gibi yerleşim alanlarına bir göz gezdirelim! Ondan sonrada arkamıza bir bakıp şu emanetçilerin ne kadar Kürt halkından, dramlarından uzak durduklarına görelim!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.