Yaşadığımız coğrafyada, insanın insanlığını özgürlüklerle somutlaştıracak ne gibi özlemler varsa karanlık silahların namlusuna ihale edilerek, doğmamışların gelecekleri dahi öldüren silahın namlusuna ipotek edilmiş! Bir Eylül Barış Günü’nün anlamı günün yaşanmışlıklarıyla nasıl da anlamsız hale geldiği düşünmek bile istemiyor insan! Allah adına kelle kopardığını sanan sapıklar, halkların varlığını inkâr eden ahmaklar var oldukça insanlığın tüm insani özgürlükleriyle bezenmiş meziyetleri, insan kanıyla midesi kokuşmuşların sofrasında meze oluyor!
Kendini bilmezlerin oyuncağı olmuş evrensel özlemler, bir tutam özgürlüğün kokusuyla çırpınan yürekler. Her nedense Bir Eylül Barış Günü’nde biraz daha yorgunlaşıp umutsuzluğa kapılıyor maalesef! İnsanlığın insani yönüyle yoğrulmuş evrensel değerlerle barış cümlesinin sıkça kullanıldığı bu günde. Birilerinin hak hukuku, bir diğerinin hukuksuzluğun sofrasında nasılda meze olduğunu daha net görüyor insan.
Çıkarsal savaşların hüküm sürdüğü bu coğrafyada, barışı heveslemek bile başlı başına büyük bir hayaldir! Allah adına kelle uçuranlar, Allah adına parti kuranlar, Allah adına Hizbullah askeri olanlar, egemenlik egolarıyla bir başka halkı yok edenler, binlerce yıllık özgünlükleriyle var olan bir halkı inkâr edenlerin varlığı var oldukça Bir Eylül Barış Günü’nün anlamı hiçbir zaman kendine özgü anlamıyla buluşma zemini oluşmaz bu coğrafyada!
Dolayısıyla 1 Eylül Barış Günü’nün anlamı, her ne kadar acı da olsa bu coğrafyada yeşerip hayat bulması güç! Karanlık namluların en gözde kurbanı, hak ve hukuk olabildiği bir coğrafyada barışa olan duyarlılık elbette ki değerlidir. Ama ne yazık ki evrensel değerlerden yana düşünsel akıntılar, her nedense duygu sömürüsünün reklamına dönüştürülen 1 Eylül Barış Günü’nü kutlama yarışının arkasına kapılabiliyor!
Özgürlüklerden yoksun bir yaşam tarzına mahkûm edilen halkların varlığı uluorta dururken-Halklar arası barıştan bahsedilmenin anlamsızlığı daha da net çıkıyor ortaya. İnsanın insan oluşundan kaynaklı değerlere karşı kavgalı toplumlardan barışa katkı istemek olmaz! Ama yine de savaş dilinin popüler olduğu bir coğrafyada, barış duygusuyla barışı özümsemek, elbette ki bir erdem ve insani bir gereksinmedir.
Ama gel gör ki bu gereksinme dahi çıkarlara dayalı insanlıktan çıkanların reklamlarına dönüştürülüyor maalesef. Dolayısıyla sorumluluk duygusunun gelişmediği toplumlarda 1 Eylül Barış Günü’nü kutlama provaları bir asır daha egolarımızı tatmin etmekten öteye taşınmaz, ama yine de her türlü önyargılardan kurtulup özverili bir dil üslubuyla barışı özümsemekten başka çare yok görünüyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.