1968 yıllarının fırtınalı dönemin rüzgârlı gecede bir doğmuşum. Adım Mıho, Soyadım Solak. Kökenim Kürt. Fırtınalı yıllarda koca bir ömür yaşadım. Her şeyi ak ve kara görerek, kendi doğrularım en doğrusudur sandım.
Tek doğru sandığım fikir dünyamla oldukça barışık yaşadım. Başkasının doğrularına sırtımı döndüm, gözümü kapattım, oralı bile olmadım. Benim doğrularıma söz dokunduranlara \'\'satılmış\'\' dedim ve süreç içinde kendimi bu \'\' satılmışlık\'\' ithamının doğruluğuna inandırmaya çalıştım.
İnancımın her türlü inançtan üstün olduğuna kendimce karar vererek ve fikir dünyamı bu temel üzerinde inşa ederken, başarılılık önyargısıyla yoluma devam ediyorum. Bir karışlık sevaplarıma bin bir takla atarak secdeye durdum ama bir başkasının metrelerce uzunluktaki sevaplarını görmezlikten geldim. Bunula da yetinmedim, olağan beyinsel gücümle küçümsemeye çalıştım.
On yılarca tükettiğim yıllarımı Memo’nun hayat mücadelesi üzerinde yoğunlaştırdım. Kendi Mıho’luğumla hiç mi hiç ilgilenmedim. Varsa yoksa Memo! Çünkü Memo’nun yanlışı benim yaşam kaynağım olmuştu artık.
Memo’luğa karşı olan saplantım, Mıho’luğuma dönüp \'\'ne yapıyorsun\'\' diyebilecek güç ve kudreti bırakmamıştı. Yaşamıma kaynaklık eden ise ne Mıho’luğumun sevapları nede Memo’nun sevaplarıydı. Yaşam kaynağı ve vazgeçilmez sandığımız tek seçenek Memo’nun yanlışlarıydı.
Uzunca bir yaşam ve kocaman bir ömrün serüveninde günahlarımı ya da hatalarımı hiç sorgulamadım. Tek bir saniye dahi arkama dönüp hangi yürüdüğüm güzergâhta “ne gibi yol kazalarına sebep olmuşum?\'\' diye bakmadım ama Memo’nun günah gibi görünen icraatlarının ve söylemlerinin üzerinden yakasına tutkal gibi yapışıp yeri göğü inlettim. İnletmekle kalmadım olmuş ya da olabilecek tüm günahların tek sorumlusu olarak dünya âleme ilan etmeye çalıştım. Kendi Mıho’luğumun refleksleriyle değil, kendi gelişim sürecimle Memo’nun yanlışlarından beslemeye alışmıştım.
Memo’nun yapmış olduğu ya da yapabileceklerine karşı duruşum veya saplantım yüzünden kalıcı çıkarların ya da çözümlerin yol güzergâhında yolculuk yapmak gibi bir kudretten mahrum bırakılmıştım.
Memo’nun işlediği yüzlerce sevaba bakıp, Mıho’luğuma özel olan gizli duygularımda olumlu kıpırdamaları öne almaktan çok uzaklaşmıştım. Memo’nun bir tek günahı dahi, yüzlerce sevabını bastıracak bir kudret olarak algılamaya elverişli bir düşünsel önyargılı varlığa kilitlenmişti benliğim.
Varlığımın sevapları yada günahları ise aklımın ucuna bile gelmiyordu. Varoluş sebebim Mıho’luğum değil, Memo’nun kendisi olmuştu. Hatta tüm halkın yoktan varoluşunu aynı kudrete bağlıyordum!
Kürt Ulusal Mücadelesinin ilerisini yakınlaştıracak olumlu bir gelişmeye Memo imza mı attı! Mıho’luğum hemen şahlanır göklere doğru \'\'vardır işin içinde bir iş\'\' diyerek ortaya sererim hemen derin devletli derinliğin hacim gücünü.
Velhasıl algılarımla, bilgi ve birikimlerimle, yaşanmışlıklarımla, karadan beyaza dönmüş ak saçlarımla Mıho’luğumdan çıkmış Memo’nun esareti altına girmişim bir kere! Yüzüme sırıtan doğrular mı var? Oralı bile olmadım. Onlara hiç bakmadan Memonun da \'\'doğruları olabilir mi acaba?\'\' diyerek Memo’yu arar beynim. Çünkü Memo’nun en sıradan bir doğrusu benim en büyük yanlışımdır artık.
Mıholuğumu anlatmaya ne kalemim yeter ne de beyaz kâğıtlar. Olur, olmazlarımı yazmaya kalksam buna ömrüm yetmez. Zira olmazlarımın yanında olurlarımdan bahsedilemez ama yine de Memonun olurlarına karşı gelişen olmazlarımdan kurtulabilen bir kaç olurum vardır. Örneğin, Memo Memoluğundan vazgeçerse ya da kazaran \'\'Mıholuğa terfi ediyorum\'\' diyebilecekse ya da \'\'al Mıho kardeşim bundan sonrasını sen idare et\'\' diyerek benim Mıholuğuma teslim olacaksa, işte o zaman Memo\'ya endekslenmiş olmazlarım olurlar vadisine dönüşür.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.