Demokrasi sözcüğü her kesin dilinde sakız gibi ama her kesin demokrasiyi nasıl anladığı tartışmalıdır. Daha çok yerel yönetimlerin pratikleriyle ilgili olan demokratik işleyiş, henüz aday adaylar ortaya çıkar çıkmaz geleneksel yaşam biçiminin dayatmalarının ortaya çıkması demokratik mantıktan yoksunluk olarak belirdiğini görüyoruz. Kürt siyasal arenasında yerel seçimlerle ilgili gelişmeler herkes tarafından dikkatle izleniyor. İzleniyor izlenmesine ama gel gelelim ki yine de insanı insan yapan düşünce melekelerini zorlayan durumlarla karşılaşılıyor, kuşkuların alabildiğince ortamı etkisine almasında dikkatleri çekiyor.
Demokratik tercihlerden yoksunlukla birlikte yerel kaynakların üretim dinamizmine dönüştürülmeyen yaklaşımla yine tüketim toplumunu ortaya çıkarıp yaşamın kendi yerinde sayacağı mutlak hale gelecektir. Zira Yerel yönetimin yol güzergâhı yöresel kaynaklarla üretimi esas alan bir yönelimi esas alacak yeteneklerin devreye sokulması gerekiyor.
Aksi halde memnuniyetsizlik boyutlanarak Kürtlerin kendi kendilerini yönetim talebi tartışmalı hale gelecektir. Herkesin herkes hakkında konuştuğunun bir yarım çeyreğini “ne yaparım ne yapmalıyım?” gibi kendi özlem ve istemlerini anlatılmasına harcanmış olsaydı eğer aday adayı olan dostlarımızın vereceği güven toplum üzerinde daha olumlu etki yapacak ki vizyonun görüngesi de böylece anlaşılmış olurdu. Halkın mahalli hizmetiyle ilgili kararlar alınabileceği bir yerde ve bahsi geçen yere merkezi mantığın parametreleriyle şeklenmiş tepeden atamalarla demokrasi den söz edilemez. Çünkü demokratik mantıktan ve demokrasiden her ne kadar söz ediliyorsa da, bahsi edilen söylemlerin ajitasyonların ötesine geçmediği bilinmektedir.
Toplumun kafasını meşgul etmeyi meslek haline getirenlerin en büyük hüneri, her olurun ya da olabileceklerin önüne koşul, ortam, şartlar gibi kendi saçmalıklarıyla örülü duvarları dikmektir. Adını bile duymadığı ya da duymuş da uğramadığı bir yere atanmış olanın ve onu atayanın en gözde gerekçesi “savaşıyoruz, zamanı gelince hallederiz” ile başlayan gerekçeli duvarların örülmesidir. Dolayısıyla her ne kadar amaçları er ya da geç ortaya çıkıyorsa da nice bedeller ödenerek kazanılan birçok mevziyi ve diğer olanakları da bu vesileyle heba edilmiş oluyor. Her koşul altında demokratik uygulama bir zarurettir.
Tüm Ortadoğu’da memnuniyetsizliğin neden olduğu altüst oluşlar yönetimlerin demokratik uygulamaya sahip olmayan yaklaşımları neden oluyor. Değişim ise demokratik uygulama zorunluluğu biçiminde kendini dayatıyor. Demokratik uygulamaları ret eden örgütler ve devletler tarihten silinip gidecektir. Yerel kaynakların ekonomik verimliliğinden ya da siyasal yelpazenin karmışlığından haberi olmayanların yöre halkıyla empati kurmakta zorlanacağı gibi, yöresel ekonomik kaynakların halkın yararına dönüştürülmesinden de bir şey anlaması mümkün değildir. Velhasılıkelam halk iradesini bir başkasına ipotek edilmemeli diye düşünüyoruz.
Zira özgür düşünmenin yol ve gerçekçi yöntemi özgür iradeye sahip çıkmaktır. Çünkü halkın yaralarına merhem olacak anlayışlara karşı, ne yazık ki iradesizlerin açtığı karşı savaşla sürüyor. Siyasal gelişmelerle belirlenen süreç öylesine hızlı gelişiyor ya da geliştirilmiştir ki, yerel yönetimlerle yapılacak yerel seçimlerden de ne yazık ki Kürt halkının kafası da karmakarışık hale getirilmiştir. Yerel seçimlerle belirlenecek yerel yönetimlerle taleplerin boyutunu daha reel bir değerlendirmeye tabi tutmak gerekir. Bunun için hem nitelik hem de demokratik tercihler ihmal edilmemelidir. Bu mantıklar çatışmalı ortamlarda yara alan ilişkilerle yöre halkın talepleri arasındaki uçurumunun da anlaşılması zor olmayacaktır. Çatışmalı zamanlara bir göz attığımızda Kürt halkının çok yoğun bir cehennem süreci yaşayarak bu günlere geldiği görülecektir.
Öylesine acımasız bir savaş yaşandı ki, Kürt halkının iradesi iki yönlü bir şekilde olağanüstü hal uygulamasını aratmayacak bir anlayışla ayaklar altına alınmasına sebep oldu. Bir yanda sınır tanımaz merkezi devletin vahşeti, diğer yanda “savaştayız” ile başlayan gerekçelerle sınırlanan toplumsal irade ve irade yoksunluğunun ortaya çıkardığı fırsatların bireysel kullanılışı talihsizliği.
Dolayısıyla böylesi bir süreçle çaresizleşen Kürt halkının iradesini iade edilmesi gerekmiyor mu artık ya da zamanı gelmedi mi dersiniz? Elbetteki ve muhakkak ki dünyada değişimleri göz önünde bulundurulursa ki bulundurulmalı, o zaman da yaşanılan acıların ideolojik bir açıklaması olabilir; ancak sorun ideolojik açıklamayı aşmış olduğu kanısındayım. Partisel ya da kişisel çıkarları ne pahasına olursa olsun ön planda tutan ve koruyanlarla yerel seçimlere odaklanmanın bedeli bugün değilse bile yarınla ödeneceği kaçınılmazdır. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.