Sömürgeciliğin biz Kürt halkının boynuna geçirildiği yıllardan… 1975 senesiydi. Kader çizici senaristlerin senaryoları, herkesin \'ezberlediği\' rolü oynarken Kürd evladı olarak var olmaya çalıştığımız günlerdi. Toplumunun boynuna geçirilen \'din-iman\' endeksli Müslümanlık, feodal toplum yapısıyla çirkefleşen didişmelerin yaşam şekline dönüşen bir süreç yaşanmaktaydı...
Bir kaç yaş arayla 68 rüzgarının serinleten esintisiyle bağrını açan ağabeylerimizin siyasal duruşları, Kürt toplumunun içinde bulunduğu koşuların özünden/kaynağından beslenmiyordu. Daha çok kendi özünü yansıtmayan \'yansımaların\' yol güzergahlarında kendilerini aramaya konuşulmuşlardı. Bu yanılsamaların toplumsal ve ulusal öngeçişler öncesinde ne tür bir yabancılaştırmayı beraberinde getirdiği ise tam olarak ölçülemiyordu. Güncel çıkarlarla dolu ortamın vahametinde, kalıcılığa doğru yönelecek beyinsel kudret bir türlü yakalanamıyordu.
Dönemin ve ortamın siyasal ruhiyatından bahsetsek eğer, değişimin ve gelişimin rüzgarı ulusal bilinçlenmenin yerine sınıfsal argümanlarla ters yönden esiyordu. Dolayısıyla değişimi önüne katan rüzgarın esintilerine direnmeyi güçleştiriyordu. Süreç, Kürt gençlerinin değişim rüzgarıyla kendi ulusal yönlerine ne kadar kapalı ve uzak kaldıklarını bugün daha net görebiliyoruz.
Mola Mustafa Barzanî\'nin estirdiği \'ulusal hareket\' etiketli rüzgara arka dönüp, on bin kilometre ötesinde esen esintilere bağrını açmanın, ne derece yanlış olduğu bugün daha iyi kavrayabiliyoruz.
Angola, Mozambik ve daha nicelere kulak kabartıp, yanı başımızdaki Kürt halkının özgürlüklerine yönelik esen ve bin bir zorluklarla estirilen ulusal etiketli ulusal mücadeleye bin bir kulp takarak uzak kalmaya çalışılması dahi, bir yabancının kucağından kalkıp bir diğer yabancının kucağına oturmaktan başka bir şey değildi.
Kürt halkının ulusal duygularını \'dini ve sınıfsal\' argümanlarla yıllarca nasıl köreltildiği vardığımız süreç itibariyle ortadadır. Kısmen devam etse de, geride bıraktığımız \'sınıf ve ümmet\' söylemlerinin Kürt ulusal bilincin üzerinde yaratığı tahribatı kavramak gerekiyor. Yüzyıllar boyunca Kürt halkının ulusal özlemlerini İslami söylemlerle, ardından da sınıfsal argümanlarla ulusal bilincin nasıl da ezdiğini tarihin \'dram\' dolu sayfalarında yeterince mevcuttur. Ulusal refleksleri törpülenen bu süreç itibariyle, kendi ulusal özlemleriyle yaşamaya çalışan ve ayağa kalkan Kürt halkı için elbette ki bu geçiş zorlu bir süreç oldu...
Kürt halkının ulusal özlemlerini bertaraf eden İslamî fobilerden kurtulmasına katkı sağlayan siyasi abilerimizin emeklerini elbette ki şükranla anmak lazım; ama gel gelelim ki bu yabancı ve yalancı söylemlerin kucağından kalkıp bir başka şekliyle bir başkasının kucağına oturmayı da ihmal edemediler. Ulusal özlemlerine dost görünür olan ama sosyalist anavatanın çıkar saçmalıklarıyla Kürd\'ün ulusal özlemlerine yabancı olan bir başkasının kucağına iten de yine bu abilerimizdir. Stalin\'in sosyalist felsefesiyle bütünleşen \"küçük parça büyük parçanın kurbanıdır\" ilkesel mantığının özünde ne tür bir çıkarımsal hastalığa neden olduğunu biz Kürtler\'den daha iyi bilen yoktur. Her türlü varlığıyla köle yaşamına mahkum edilmiş Kürt halkının varlığı sosyalist anavatan çıkar saçmalığına hep kurban edilmedi mi?
Devlet erkini yakalayan Irak\'ın Arab\'ına krallıklarla tarihe not düşen İran\'ın Fars\'ına İmparatorluklara imza atan Türklere nazaran Kürtler hep küçük parça olmadık mı? Velhasılıkelam Kürt halkı her zaman için büyük çıkarlarını gözetleyen sosyalist ağalar Kürtleri bir başkasına kurban edilmiş koyun misali örnekler tarihi sayfalarında sırıtmıyor mu?
Yüzyıla yakın Kürt halkının tarihsel geçmişine bakıldığındaysa, iki yapılı bir iradenin kendi içinde birbirileriyle savaştığı görülecektir. Birincisi kendi ulusal özlemin özüyle buluşma savaşımın içinde olanlar, ikincisi ise kendi ulusal özünü kişisel yada ayetsel çıkarlar uğruna şunun bunun sofrasında meze olarak koymaya çalışanlar. Kürtlerin bu sorunu her ne kadar kılıf ve biçim değiştirmiş ise de, sonuç itibarıyla bu ikilemli savaşımın hala da yürüdüğünü bir çok örneklemelerle ifade etmek mümkündür. Zira sömürgeci güçlerin erkleriyle uzlaşıp dar grupsal çıkarların yerine, tüm Kürdistanî çıkarları gözleyecek ulusal duygu erkinin gelişmesine önem verilemiyor.
Yetmiş sekiz kuşağının abileri olarak kabul edilen 68 kuşağı, ne gariptir ki,Kürt ulusal davasıyla birlikte Kürt gençlerin yetişmesi üzerinde hala söz sahibi olduğu bir süreci yaşıyoruz. Dolayısıyla bu pencereden dahi bakıldığı zaman Kürt halkının ulusal özlemlerine yönelik yenileşmenin ve özellikle de değişen dünyanın reel gerçekleriyle barışık gelişmelerden söz etmek epey zordur. Evet, abilerimiz bizleri bu şekliyle şekillendirdi, Peki bizler bizden sonrakilerini ne şekilde şekillendirdik?...DEVAMIN DEVAMI HALA DEVAM EDİP YÜRÜYOR BENCE!
Hüseyin Akıncı Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.