Uluslararası güçlerin Güney Kürdistan yönetimine silah yardımı kararı aldıklarında, bir kesim Kürtler tarafında tepkiyle karşılanmıştı. Bahsi gecen bu tepkinin meyveleri Avrupa parlamentosu gibi çok güçlü uluslararası bir kurumda Barzani Hükümetine ve peşmergelere silah yardımı yapılması kararına karşı yapılan protesto eylemi düşündürücüydü. Gerçi yapılacak silah yardımının Kürt diplomasisinin uluslararası arenada dönemin ihtiyaçlarına cevap veren başarılı bir girişim olarak ele alınmasının daha doğru bir yaklaşım olacağını yazıp çizen aydın dostlarımız olmuştu.
Benim de içinde bulunduğum bu aydın dostlarının temel teması, IŞİD ile baş gösteren bu gelişmeler istense de istenmese de Kürtlerin ortak bir gelecekte buluşma algısını güçlendireceğine yönelikti.
Onun için de, Kürdistan ana toprağına akacak silahların şu yada bu parti ve şahısların çıkarlarını koruyacak algısına sert bir üslupla karşı çıkılmıştı. Ne gariptir ki uzun zamanı kapsayan yıllar sonra değil, bir ay sonra bu bahsi edilen silahlar Kobanê\'de Kürtlerin gösterdiği direnişle Kürt halkının temel çıkarları etrafında gelişen birlik ve beraberlik algısının güçlenmesinin hizmetine sokulma gereksinimi olarak doğrulandı.
Her karanlığın sonunun aydınlık olacağı, her musibetin hayırlı gelişmelere vesile olabileceği misaliyle, IŞİD ile başlayan karanlığın Kürtler arasındaki birlik ve beraberlik algısının gelişmesiyle bahsedilen karanlığın aydınlığa dönüştüğünü söylemek abartılı olmaz. Olmaz çünkü, çok kısa zamanda görüldü ki, iddia edildiği gibi bahsedilen ve özellikle de karşı çıkılan silah yardımı, sadece Barzani yada şu partiyi korumak ve kollamak için depolarda bekletilmedi.
Dolayısıyla, Kürt halkının ulusal demokratik kazanımları bu parti ve şahısların özel çıkarları için değil de Şengal ve Kobanê ile baş gösteren gelişmelerle topyekun bir halkın genel çıkarını gözetleyen yeni bir fırsat doğurmuştur. Bu bağlamda gerek uluslararası güçlerin Kürtlere silah yardımı, gerekse Peşmergelerin uluslararası güçlerin desteğiyle Kobanê\'nin yardımına sonuçları ve kazanımları şu yada bu partinin çıkarlarından daha çok Kürt halkının genel çıkarına bir kazanç olarak algılamamak mumkün mü?Kürt halkının ulusal davasının muhtevası itibariyle ezilen halkların dostu ve müttefikidir ama aynı zamanda da her türlü varlığının işkal altında oluşuyla da uluslararası şer güçlerine savaş açmak yerine uluslararası demokratik uygar güçlerle müttefik olmak öncelikli tercihtir.
Dolayısıyla Kürtlerin öncelikle ulus olma refleksiyle ulus olmanın temel hakkaniyet kareleri öne çıkarılmadan, farklı ideolojik tercihlerle ulusal hakkaniyetlerin etrafında dolanmakla ortak ulusal duygusunda buluşmak mümkün değildir. Bırakalım ulusal duyguların etrafındaki buluşmayı, ulusal mücadelenin en etkileyici lokomotif gücü gören uluslararası diplomasinin ayağından da yoksun kalır.
Zira ideolojik argümanlar noktasından hareketle siyasi ve ideolojiyle şekillenen mantığı, ulusal bir davanın önceliği haline getirtmek mümkün değildir. Mümkün değildir çünkü, dün itibariyle Kürt ulusal güçleri arasındaki ilişkilerin özünde en gözde getirisi (idolojik)kutuplaşma ve ayrışmaydı. İşin en garip diğer bir tarafıysa, yüzyıl öncesinin özgünlükleriyle şekillendirilen ama günümüz itibariyle belirtisi bile kalmayan denklemlerle Kürt halkının ulusal demokratik mücadelesinin muhtevasını yüzyıl öncesinde kalan ideolojik denklemler üzerinden inşa edilmeye çalışan mantıktır. Böylece Kürt halkının temel sorunu ulusal haktan kaynaklı hakkaniyetleriyse eğer, o zaman da bahsi geçen bu temel sorunun temel perspektifine uygun olanı da uluslararası diplomasinin kendisidir.
Kürtlerin yüz yıllık tarihsel geçmişine bakıldığında, şu yada bu kılıfla Kürtlerin siyasal erklerini uluslararası ilişkilerin dışında tutulmaya çalışıldığı görülecektir. Zira Kürt halkının kafasına geçirilen sol maske ve bu sol maskesinin altında akan ideolojik ilkeler Emperyalizme karşıt olmaktan hareketle tüm uluslararası diplomasi ayağından mahrum bırakılmaya itildiğini bilmeyenimiz yoktur.
İnançsallıktan çıkıp çıkarcılığa yönelen Müslümanlığın maskesi ise Kürt halkını kendi ulusal verilerine yabancılaştırma, Kürtleri Filistin davasına ve özellikle de Filistin öncülerine hayran bıraktırmaya yönelik işlendi bugüne kadar. Kürtler, kendi ulusal davası mücadelesinde, uluslararası diplomasi arenasından uzak kalınmasının bedelini çok ağır ödedi. Bu ağır bedelin ödenmesine devam mı edilecek, yoksa asırlar boyu Kürtlerin ayağına hiç gelmeyen ama günümüz itibariyle önümüze gelen fırsatı, kendi evrensel değer yargılarıyla bütünleştirip ulusal davanın olması gerekleriyle uyumlu perspektiflerle mi buluşacak?
Evet buluşturmalı, çünkü insanlığın tüm evrensel değerleriyle bir üst evreye sıçratmasına hareketlenen akliselimin tüm verileri Kürtlerin ayağına gelen bu tarihsel fırsatı kullan diye ısrar ettiği bilmeyenimiz yoktur. Zira kendi özgünlükleriyle ulusal değerlerin özgür yaşamıyla hiç ama hiç buluşmamış Kürt halkı, böylesi tarihsel bir fırsatı elinin tersiyle itme lüksü kalmadığını da hep birlikte biliyoruz. Zira küçük oynayıp büyük istemenin elde edilme oyun seansları global çıkarların iç içe geçtiği çağımız itibariyle mümkün olmadığını da yeterince biliyoruz.
Dolayısıyla ulusal hakkaniyetlerin zerresiyle buluşmamış Kürt halkının önüne çıkan bu fırsatla büyük oynama oyunu acilen devreye sokulmalıdır artık. Çünkü hiç olmadığı kadar, günümüz itibariyle uluslararası kamuoyu ve güçlerin desteği vardır. Yeter ki Kürt halkının sözcüsü yada öncüsüyüm diyen önder ve partiler kendi çıkarsal egolarını bir tarafa bırakma erdemini gösterebilsinler. İşin aslına bakılırsa ki bakılmalı, Kürt halkı için bir yüz yıl daha kapıyı çalmayacak bu tarihsel fırsata mutlaka ve mutlaka değer biçilmelidir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.