Doksanlı yıllarda kimin eli kimlerin cebinde dolaşıyor acabalarıyla başlayan bir süreç yaşandı. Doksanlı yıllarla başlayan sürecin gelişi öylesine sıradan gelişen yanlışlıklarla gelişmedi. Kendi ulusal demokratik hakkaniyetin farkına varmış bir neslin uyanması söz konusuydu. Birçok kesimin korkularına sebep olan bu uyanış, toplumu şekillendiren toplum mühendislerini harekete geçirmişti! Dolayısıyla, toplumu dizayn etmeyi omuzlayanların ilk görevi, Kürt hareketini başıboş bırakmakla işe başladılar.
Devlet yokmuşçasına ya da bahsi edilen devlet işlevini yitirmişçesine yaratılan algılar, yeni yeni adımlamaya başlayan Kürt hareketini çok ciddi yanlışlara itmiş oldu. Zaten başıboş bırakma projenin esas amacı da, kendini dev aynasında görüp kendi kapasitesini sadece kendisine pazarlamasını sağlamaktı. Dolayısıyla bu algısal projenin mimarlarının amaç ve hedeflerinden birisi de, göstermelik görselliklerle Kürt halkını arkasına alacak, Kürt hareketini çıkmaz sokağa sürükleyip tarihsel yanlışa yönlendirmekti.
Her köyde oluşturulan milis güçler, her şehir ve kasabada oluşturan şehir komitelerinin görüntüleri, görsel görüntüye kapılmaktan başka şansı olmayan Kürt halkını yanlışın içine çekmekti amaç.
Botan\'ın kurtarılmış bölge ilanıyla başlayan algısal operasyonlar hız kesmek bilmez olmuştu. Devlet kurulmuş edasıyla, Federal Kürdistan\'a uygulanan ambargo gibi saçmalıklar bir yana, bağımsızlıktan elli sene sonra gündeme gelmesi gerekenler bile, ne yazık ki, oldu bittilerin çocukluk ruhuyla yapılmaya çalışıldığını hatırlayan çoktur.
Toprak reformundan tutun, olur olmaz cezai yaptırımlar gibi saçmalıklarla, Kürt hareketini kendi halkıyla nasılda karşı karşıya getirdiğini hatırlayanlar hatırlıyordur mutlaka! Kürt coğrafyası, karanlık Kontraların mesken alanına dönüşmesi gibi gelişmeleri, sadece Türk Devletinin Kürtler hakkındaki rutin uygulamasına bağlamak yetmez. Zaten Kürtlerin başına bu güne kadar her ne geldiyse, kendi yanlışını sorgulaması bir yana, sorgulayanı da vatan haini görmelerindendir.
Doksanlı süreçle, iki bin on altı yılın arasında bin bir değişime şahitlik yapan uzun bir zaman geçti. Peki, bunca değişimlere rağmen \"Kürt hareketinin ana merkeziyim\" diyen bir hareketin yanlışlıklardan ders çıkardığı söylenebilir mi?
İçeriği dahi tam anlaşılmayan özyönetim ilanlarıyla değişmediğini net olarak görüldü maalesef. Gerek uluslararası diplomasi arenasında, gerekse kendi coğrafyasındaki kurumsallaşmalarla ayağı yavaş yavaş yere basıldığı bir dönemde ve özelikle Ortadoğu\'nun kaynadığı bir ortamda, sonucu beli olan hendek savaşını Kürt halkının önüne koymanın bir açıklaması olmalı.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.