\"Oldu olmadı\" şeklindeki gel-gitlerle, \"eyvah ne oluyoruz?\" demeye başlayan bir halk gerçeğiyle karşı karşıyayız. Barış ve kardeşlikle baş gösteren siyasi özlemin arzuları, kısa bir geçişten hemen sonra sil baştan kirli savaşın namluları devreye girdiği çok olmuştur.
Savaş ve barış tangolarının ortaya sergilediği görüntü ise, barış ve savaş ikileminin ritimsel düzensizliğiyle uzun uzadıya serpilen bir süreç yaşandı. \"Barış olmadı savaş, savaş olmadı barış\" gelgitleriyle, Kürt halkını nasıl da bıktırdığını anlayıp anlamlandırmak çokta güç olmasa gerek...
Savaştan barışa, barıştan savaşa yol alan dönüşümler, yön ve hedefleri belirsizleştirmediğini söylemek de güçtür. Ulusal sorunda ulusal çıkarların muhtevası gereği \"iki adım ileri bir adım geri\" olması gerekirken, \"bir adım illeri, bir kaç adım geri\" saymalarla sağa sola savrulmuşluklar Kürt halkını korkutmadığını de söylemek güçtür. Kabullense de, kabullenmese de, Ortadoğu\'yu kendi çıkarları gereği şekillendirmeye çalışan reel bir irade mevcut.
Bu nedenle, Kürt halkına öncülük eden siyasal Kürt iradenin de Kürt halkının temel çıkarlarından hareketle süreci anlamlandırmalıdır. Dolayısıyla, belirlenmesi gereken yön ve hedeflerinin de bu bağlamda stratejik olmalıdır. Örneğin ideolojik istemlerle, ulusal özlemlerin birbirine karıştırıldığı bir süreçle bir yerlere varılamayacağı anlaşılmalıdır.
Sınıfsal argümanların pratiğiyle Kürt ulusal sorununa karşın ortaya konulan yaklaşım geç olmadan aşılmalıdır. \"Bugün savaş olsun, haydi beğenmedim yarın da barış olsun\" ile devam eden oyalamaların getirisi olmaz. Tek götürüsü, Kürt halkını müthiş bir bilinmezlikle karşı karşıya bırakmak olur! \"Pazartesi günü barış olsun\" adına hareketlenmek, Salı günü ise \"yok olmadı, savaş olsun\" tercihine çevirmekle olmuyor maalesef!
Kürt halkı kendi ulusal konumu itibariyle her zaman sol argümanlara karşı bir yakınlık hissetmiştir. Halk bazındaki bu yakınlık, hiç bir zaman sınıfsal öğretilerle ortaya çıkan istemini, ulusal hakkaniyetleriyle ortaya çıkan arzuların önüne koymamıştır. Dolayısıyla, ödenen bunca ağır bedel, sınıfsal yada inançsal motiflerin yerine ulusal hakkaniyetler adına ödenmediğini kim söyleyebilir. Bin bir emekle bugüne taşınan ulusal bir davanın özünü, bir başka argümanla mayalanmamalıdır.
Ortadoğu\'nun geneli anlamında poyrazlaşarak gelişen konjonktürsel gelişmeler baz alındığında, Kürt halkına ve özelikle Kürt halkının siyasal öncülerine gerekli düşen duruşun rengi de bu bağlamda netleşiyor. Dolayısıyla, inleye inleye ezilen bir halkın temel istemini olabilirlerden uzak arzularına kurban edilmemelidir.
Ezen ulusların devletleriyle müzakere masasına oturmanın yanlış bir tarafı yoktur tabiî ki (Masa var ise). Önemli olan, oturulan masada ezilen bir halkın ulusal demokratik taleplerini, ezen ulusun hassasiyetlerine kurban edilmemesidir.
Velhasılıkelam, ister insanî bazdan olsun, gerekse de sol öğretilerin ekseninden olsun, yada dini inançları baz alındığında olsun, bahsi edilen kardeşlik, barış, çözüm, süreç, birlikte yaşamak gibi tüm olabilirlerin merkezinde eşitlik ölçütü esastır. Aksi bir duruş ve toleransın özünde ise, ezen bir halkın hakkaniyetleri, ezen ulusun sunî hassasiyetlerine kurban etmek olacaktır. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.