Yapma be Emine Özgürce uçuşan kuşlar ya da Kelebek gibi kanatlanıp özgürleşmek istediğini biliyorum. Nazarlarıyla insanı kuşatan şunun bunun “acaba ne derler?” saçmalığından çekinerek, kaplumbağa gibi ne arzuların varsa içine çekiyorsun.
Bu yaşam koşulları bir kâbus gibi çöküyor üstüne anlıyorum. İnsan bağırmak istiyor, bağıramıyor. Susmak bir başka işkenceye yol alır biliyorum.
Bak Emine, kişiliğine uygun senin gibi sadeliklerle dolu müstesna insanlarla dost olmak istediğini seziyorum. Ama ‘ocuların bucuların’ riyakarlığının korkusundan kendine özgü istemlerini bir sincap gibi oraya buraya sakladığını biliyorum.
Aslına bakarsan erdemle yüreği yoğrulmuşların bir iki içten sohbetlerle birbirlerine ihtiyaç duyduğunun farkında olduğunu anlıyorum. Lakin seni senden çalan riyakâr ikiyüzlülerden korkarak kabuğuna çekildiğini de biliyorum. Emin de sen Emine gibi aynı kuşatma altında değil mi sanırsın Emine?
Bak Emine!
Klavyenin dokunuşlarıyla ahlâk bekçiliği yapandan çok ama çok çekindiğini tahmin ediyorum. Hani doğruyu söylemek gerekirse, değil sadece sen, aşağılık duygusuna tutsak düşmüş, düşünsel kirliliğe boğazına kadar batmış sanalın şu ağzı salyalılarından kim korkmuyor ki?
Perde arkasında ahlâkı ve vicdanlı olmayı akıllarına bile getirmeyenlerin, perdenin ön tarafında nasıl da ahlâk nakaratlarıyla desenler çizdiklerine öfkelisin biliyorum! Kendini hiç olmadığın gibi oraya buraya göstermekten illallah çektiğini görüyor gibiyim.
Görmediğin, tanımadığın, karşılaşmadığın birisine arkadaşım yerine "keko" ya da "abe" demek zorunda kalış hissiyatını anlıyorum. Ne kadar zor değil mi? Bir başkasının riyakarlığı yüzünden tanımadığın birisine “abe” demekle kendine de içerlediğini fark edebiliyorum.
Kim bilir, belki de o kadar usanmış bezmişsin ki, her merhaba diyene, abe, amca, dayı demek için adeta programlamışsın kendini. Hani şu sanal alemin ahlâk müsveddesi ahlakçı geçinenlere çok içerlediğini anlamıyor değilim. Fakat özünle bütünleşen özgünlüklerini onlara kurban edişine de üzülmüyor değilim.
“Keşke” deyişlerinle, hani şu karmaşıklaşan acabalı tereddütlerin nasıl bir savaşın içinde olduğunu tahmin ediyorum. Ama bir türlü belkilere sarılıp, acabalara olan korkunu yenmeye çalışıp çaba içinde olmadığını da görüyorum.
Ah be Emine, Jiyan’la Özgür’ün özgür insan yanının, Ahmet'le Şükran’ın hiçliğine kurban edilmesine içinin yandığını fark etmemek mümkün mü? Kendini bilmezlerin, kendini bilenlere nasıl da hücuma geçtiklerine şahitsin anlıyorum.
Hani bir öne fırlayıp “alın sizin gerçeğiniz!” deyip, kanıtlarıyla ortaya koymak istediğini çok iyi biliyorum… Sen bu mecrada onlarla Kavga etmekte sakınıyorsun farkındayım. Zira Kavgalar benzerler arasında olmalı, yoksa düşünsel kirliliğe yol acar diye sus bus olmayı yeğlediğini çok iyi seziyorum.!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.