Her toplumun toplumsal ve siyasal yaşamında inişli çıkışlı tarihsel süreçler yaşandığı gibi, Kürt toplumunun siyasal yaşamında da, kalıcı ve ağır tahribatlar olmuştur.Sorgulama duyusu gelişmiş toplumlar,yaşanmışlıklardan ders çıkartıp toplum hafızasında canlı kalmasını sağlar. Demokratik öngörülerle buluşmamış bizim gibi toplumların yaşamında ise, günübirlik gündemlerle toplumun hafızasıyla oynayan senaristler hemen devreye girer. Dolayısıyla demokratik öngörülerle altyapısı güçlenmiş toplumlarda, tahribatlar uzun bir zaman dilimini işaret edecekse de, asla unutulmasına müsaade edilmez.
Mantığın rasyonel gerçekleriyle değil de, geçici istemlerin özneleriyle devreye sokulan her yöntemin sonuçları uğruna verilen mücadeleyi, mayın döşenmiş bir tarlaya dönüştürür.Bu tür tahribatlar eğer toplumun önemli bir nüfus kitlesini üzerinde bir basınç oluşturmuşsa bizim gibi toplumlarda sonuçları çok daha ağır ve karmaşık oluyor! Ağır ve soru işaretleriyle kafası karmaşalaşan bir toplumu, tekrardan kendi özgüveniyle buluşması elbette ki güç. Özelikle ortaya çıkan mantıksal travmalara karşı sorun yokmuş gibi toplumla dalga geçerek sorunu perdeleyen siyasal öncüler iş başında olduğu sürece!.
On yılar öncesini bir tarafa bırakıp yaşadığımız bir kaç yıla dönsek bile, Kürt toplumunu sarsan gelişmeler yaşandı! Ama ne yazık ki, Kürt toplumunun toplumsal damak tadını bozan sebeplerin üzerine yeterince gidilmiyor. Oysa herkes çok iyi biliyor ki, sebep ve sonuçlarıyla ortaya dökülmeyen tahribatlar her zaman toplumun zihnini kurcalar. Ve özelikle mantıksal hücrelerden belirlenen sorgulamanın toplum vicdanını nasılda sızlattığını hemen herkes farkında. Dolayısıyla bir toplumun "çöküş işareti" bahsi geçen toplumun kendi öznel istemleri hakkında umutsuzluğa kapılmasıdır!
Aslına bakarsanız Kürt siyasi öncülerin acilen yapması gereken, orayla burayla uzlaşmaktan çok, kendi halkıyla uzlaşma arayışına girmelidir. Küskünlükler, bezginlikler, umuşsuzluklar almış başını yürürken, olmuşların üzerine samimice yapılacak bir özeleştiri uzlaşmanın ilk adımı olabilir. İkinci adımsa, Kürtler arası kutuplaşma siyasetinden, Kürt toplumunun tüm öznel gerçekleriyle barışıp uzlaşmasıdır. Ama ne yazık ki, şu saate kadar izlenen politikanın hiç bir tarafında, elle tutulur bir gelişme görünmüyor. Dolayısıyla bırakalım kendi öznelleriyle kendi karşıtına karşı, kendi içinde kutuplaşarak böldürülmüş Kürt toplumu çok ciddi anlamda bir uzlaşı siyasetine ihtiyacı vardır.
Kim ne derse desin, Kürt toplumu kendi öznelerine öncülük yapan yetmezlikleri ile yol alan siyasetin farkındadır. İşin en tuhaf tarafı da, "toplum bir şey anlamaz, bir şey bilmez, cepte kekliktir" algısına kapılıp yanlışa oynayan siyasetin kendisidir. Buda gösteriyor ki, Kürt toplumuyla Kürt siyasetin öncüleri arasında gözle görülür bir ayrımın olduğudur. Kendi toplumunun gerçekleriyle yabancılaşma sadece toplumun öznelleriyle bitmiyor. Aynı zamanda dış etkenin gelgitlerine karşı da aksak adımlarla tökezliyor. Zira Ortadoğu'nun küresel bir savaşa dönüştüğü bir dönemde, Kürt siyaseti hala da ideolojik ya da günübirlik atakların peşindedir.
Daha bir hafta önce, PKK'nin çatı yapılanması denilen KCK'nin yürütme Konseyi üyesi Mustafa Karasu, Abdullah Öcalan'nın gerçeğinde devlet kurma anlayışı yoktur demekle kalmıyor ''Önder Apo'ya devlet verseler bile elin tersiyle iter" diyor. Peki teorik söylemler bu kadar açık ve net söyleniyorken, pratik güzergahta yürütülen bu kanlı savaşın anlamını neyle anlamlandırmalı?
Sadece tek bu konuda değil, bir çok konuda teorik söylemle pratiğin bir birleriyle zıtlaştığı bir atmosfer yaşanıyor PKK'nin ve de Kürt siyasetinin mecrasında. Örneğin, Güney Kürdistan siyasetine baktığınızda, teorik taşlarla örülmüş bağımsızlık söyleminden geçilmiyor ama gel gör ki teorik söylemi pratik gidişatı taçlandıracak ciddi bir adım atılmadığını görürsünüz! Zira güney Kürt siyasetinin önüne çıkan tüm imkan ve fırsatlar ne yazık ki, sen ben ya da siz biz particiliğin gelişmesine yatırım yapılmış!
Velhasılıkelam yaşadığımız bu coğrafyada, genel doğruları bir potada buluşturmak çok güç. Zira her kesimin kendi çıkarına paralel süslediği kendi doğrusu vardır. Dolayısıyla yaşadığımız bu coğrafyanın en gözde gelişmişlik düzeyi , kısır ve güncel çıkarlarla kuduran akıl saçmalığıdır. Her türlü sorunu kendi doğrusuna göre dizayn eden bu mantık, Kürtlerin siyasal arenada daha da derinliklidir! Örneğin, Kürdlerin halk olmasından kaynaklanan toplumun hakkaniyetleri, kendi ideolojik egolarına kurban edebilen akıl kazazedeler gibi, "Benim doğrularım tüm toplumun doğrusu olmalıdır" la başlayan mantıksal yaklaşımlar, Kürt toplumunu ne tür badirelerle baş başa bıraktığını yaşanmış örnekleri çoktur.
Güney Kürdistan'da yaşananlar ise, YNK ve benzeri güdümlü partilerin saçmalıkları mide bulandırmaya devam ediyor. Ortadoğu'yla, İran'la çıkacak savaşla ısınan küresel gündemi, kendi iç çelişkileriyle ben sen kavgasına kurban etmesi üzücüdür. Sola çevirip baksan, sağa çevirip baksan, mevcut bakış açısı ile Kürt toplumunun çıkarlarını kendi kısır gündemleriyle boğuşturan Kürt siyasetinden iş çıkmaz! Değil sadece Kuzey Kürt siyasetinde, Güney'i de kapsayan tüm parçalarda yeni bir yol haritasıyla ortaya çıkması gereken yeni bir bakış açısına ihtiyaç vardır. Aksi takdirde, Kürt toplumunun genel hakkaniyetlerine yönelmenin güç olacağının algısını hep korunacaktır!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.