Kürdistan ile Ana Toprağın güneşe yalvarmaların sonrasında, yeni evlatları da doğmuş büyümüştü. Ama gel gelelim ki, Anası olan Ana Toprak la Babası olan Kürdistan\'ı kollamaktan daha çok, başkalara ait olan bahçelerin düzenlemesiyle zaman harcıyordu. Bu evlatlarının da kendi kendileriyle ters bir yönelişle yabancılaştığını gören Kürdistan, Ana Toprağa seslenerek:
-\"Bak Ana Toprak, bu evladımız da diğer evlatlarımız gibi bizden daha çok başkalarının evladı gibi bizden yabancılaşarak uzaklaşıyor\" demiş.
Bunu duyan Ana Toprak, Kürdistan’a dönerek, bir iki damla göz yaşı dökerek şöyle cevap vermiş:
-\"evet haklısın Kürdistanım. Baksana bizi sarıp sarmalayacak komşularımızın kem gözlerinden koruyacak evlatlar doğuramadım sana. Ve inanmanı istiyorum ki, Ana ve Ana Toprak olarak ben de buna yanıyorum\" demiş.
Kürdistan, Ana Toprağa dönerek:
-\" Hatırlıyor musun biz güneşin huzuruna çıkıp yeni doğacak evlatlarımızın kendilerine ve bizlere sahip çıkacak onurlu bir duruşla şekillendir diye ellerimizi açıp dua etmiştik. Ve eğer benimle hemfikirsen, bu sefer de ateşin huzuruna çıkıp dua edelim\" demiş.
Ana Toprak bu öneriye onay vermesiyle, Kürdistan ve Ana Toprak bu sefer de ateşin huzuruna çıkıp dua etmeye başlarlar. Güneşe yüzülerını cevirip Ateşe seslenmişler:
-\" Eyyy kutsal ateşimiz! Kudretlisin, kutsallarımızın en üst doruğundasın, malumundur ki, evlatlarımız \'İslamcıyız\' diyorlar, \'sosyalistiz\' diyorlar, \'din kardeşliği\' diyorlar, \'halkların kardeşliği\' diyorlar. Yani anlayacağın eyy kutsalımız, evlatlarımızın İslamcı yada solcu olmalarına diyeceğimiz yok. Bizi asıl üzen ve kahreden ise, bizden ve kendilerinden önce başkaların şekil ve şemalına odaklanıyorlar. Yani anlayacağın eyy kutsal Ateş, sen kutsalımızdan isteğimiz odur ki bize yol göstermendir\" demişler.
Gel zaman git zaman derken, Kürdistan ile Ana Toprağın bir evlatları daha doğmuş. Yeni doğan evlatlarıysa Ana Toprakla Kürdistan Babasına çok bağlıymış. Ama ne gariptir ki, bu evlatları da büyüdükçe acayiplikleri başlamış. Günlük hayatın önüne koyduğu tüm yaşanmışlıkları, beyninin sol yanıyla yorumlar, diğer tüm işleri de sol eliyle yapmaya başlamış. Özellikle de kırmızı rengin dışındaki diğer tüm renklere karşı alerjisi hayatını çekilmez hale getirmiş. Ana Toprak yeni doğan evladının nasıl şekillendiğinin farkına varmış ve hemen Kürdistan’a seslenmiş:
-\"Bak Kürdistan, göz yaşlarımın damlalarıyla tarihler yazdım ama inan ki, tarih yazdıracak göz yaşlarım kurudu. Ve ne yazık ki, sana bana bağlı olabilecek bir evlat doğuramadım. Gerçi, yeni doğan evladımızdan biraz umutluyduk ama baksana buda bize sizi sevmemin yada size bağlı olmamın yolu Stalin\'i sevmekten geçer diyor. Yada sizlere bakıp yardım edebilmem için öncelikle başka ihtiyacı olanlara yardım etmekten geçiyor diyor. Veya sizlere iyi bir yaşam sunabilmem için dünyayı ve kıtaları değiştirmem gerekiyor diyor. Yani anlayacağın Kürdistanım, bu evladımızda bizden önce bir başka yerlere odaklanmış durumda-
Kürdistan elleriyle Ana Toprağın yumuşak saçlarını okşayarak:
-\" Üzülme Ana Toprak! Bir şansımız daha kaldı bu sefer de suya gidip derdimizi anlatacağız ve hayır duasını başvuracağız.\"
Kürdistan ile Ana Toprak el ele suyun huzuruna çıkarlar:
-\"Eyy! berrak ve temiz su! Eyy hayat veren ve cana can katan kutsal su! Bizlerin sorunu; her doğurup büyüttüğümüz evladımız bizden uzaklaşıp bizlere yabancı oluyor, bazıları da yabancı olmakla kalmıyor, evimizdeki desenlerimize, bahçemizde yetişen meyvelerimize karşı alerjisi gelişiyor. Onun icindir ki, derdimize çare olursun diye huzuruna geldik\" derler.
Gel zaman git zaman, Ana Toprakla Kürdistanın yeni bir evlatları doğup büyümüş, yeni doğan evlatları büyüdükçe, Kürdistan babasına ve Ana Toprak anasına toz dokundurmamış. Babasının uzayan sakalını düzeltiyor Ana Toprağın birbirine girmiş saclarını tarıyor, hakkınızı nasıl öderim?\' deyip duruyordu. Yeni doğan evlatlarının bu yaklaşımı Kürdistan ve Toprak anayı her gün biraz daha gençleştirmiş ama ne yazık ki, yeni doğan bu cefakar evladın beyni de bir başka yerlerden esen rüzgarların etkisine girmiş. \'Konfederalizme, konfederasyona, özellikle de demokratik Türkiye cumhuriyetiyle de buluşalım\' demeye başlamış.
Ana Toprağın gücü/takati kalmamıştı. Kürdistan’a seslenerek:
-\"Haydi gel boşanalım. Çünkü, ben artik dayanamıyorum. Ama inanmanı isterim ki, seni ilk gördüğüm gün gibi hala seviyorum ama gel gelelim sana ve bize sahip çıkabilecek bir evlat doğuramadım. Yani anlayacağın kürdistanım, sana, bana sahip çıkacak bir evlat doğuramadıktan sonra seninle nasıl evli kalayım? Bak sana doğurduğum evlatlardan birisi beni, seni İslami inanışa kurban ederek \'kavim, millet önemli değil ümmet önceliğimdir\' deyip bizden yabancılaşıyor. Bir diğeri sınıfsız, sınırsız olan bir düşünceyle \'enternasyonalistim ve dünyalıyım\' diye bizim varoluş hakkaniyetlerimizi görmezden geliyor. Evet ilk sefer yeni doğan evladımızdan umudumuz vardı, ama baksana oda bir oraya, bir şuraya odaklaşıp duruyor. Yani anlayacağın ne yapacağımı ben de şaşırdım. Seninle çok acılar paylaştık çok haksızlıklar gördük. Senden boşanmak benim için de yok olmak demektir ama başka çaremiz de yok gibi\" demiş.
Kürdistan, Ana Toprağa dönerek:
-\"Yasadığımız tüm acı geçmişin hatırına bana son bir şans ver . Çünkü, rüyamda ŞEYH SAİD , SEYİD RIZA, MUSTAFA BARZANÎ, QADI MUHAMMED, MAZLUM DOĞAN, LEYLA QASIM\'I gördüm. Bana ne dediler biliyor musun?
\"Ana Toprak hamile kalacaktır! Biri kız, biri erkek olarak doğacak. Çocuklarınız büyüyecek ve tek dertleri sizleri zalimin zulmünden/şerrinden korumak olacaktır\" diye kulaklarıma fısıldadılar.
Bu sözler üzerine Kürdistan’a sarılan Ana Toprak iki damla sevinç gözyaşı eşliğinde mekanlarında yeni çocuklarını doğurmak üzere yola koyuldular. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.