Birileri ısrarla Sayın Abdullah Öcalan’ın yıllarca sürdürmek istediği barış ve kardeşlik projenin bitişini ilan etti. Kobani artı IŞİD sendromuyla başlayan devletin anlaşılmaz tutumu, “seni başkan yaptırmayacağız”la cevap veren HDP’nin ısrarı “Barış ve Kardeşlik surecini rafa kaldırdık” diyen Cumhurbaşkanın inadı. Anlaşılmaya muhtaç görünen özyönetim artı “hendek savaşını” devreye sokan KCK’nin kararı!
Yerle bir edilen koca şehirler, düz bir ovaya dönüştürülen koca mahalleler, evi parkı yakılıp yıkılan yüzbinlerce insanın dramı, vatan- bayrak -Sakarya şiarıyla can veren yüzlerce asker ve polis, demokratik Türkiye uğruna öldürülen ve ölen yüzlerce Kürt evladı, evinden yurdundan göçe zorlanan yüzbinlerin sefaleti!
Peki, bütün bu olan bitenlerden sonra bu savaşı kim kazandı dersiniz? Devletin söylemine göre bu savaşı devlet kazanmış, KCK’nin söylemine bakıldığında ise, bu savaşın tek kazanan tarafın KCK olduğudur. Aslına bakarsanız kimin kazandığını bilmiyoruz, ama kaybeden tarafı çok ama çok iyi biliyoruz. Yani eğer net ve dürüstçe söylemek gerekirse, bu savaşta tek kaybeden taraf halktır ve halkın kendisidir. Dolayısıyla devlet ya da KCK’nin, neyi nasıl ve ne uğruna ne kazandıkları sorgulamaya muhtaç bir konudur.
Kürtlerin cephesinde ise, bir değil birden fazla sorgulanması gereken konular olmalı. Ölen öldü kalan sağlar bizimdir mantığı bile Kürtlerin coğrafyasında bir hükmü yoktur. Çünkü öldürülen Kürtler ölür ve öldürülür, sağ kalan Kürtler ise el kapılarında bir güzelce süründürülür. Haydi diyelim “Türk devleti düşmandır” ve tabir edilen düşman kendine yakışanı yapıyor ve yapar da! Peki, Kürtlerin ödediği bedeller üzerinde kurumsallaşan sözüm ona Kürt kurumları nerde ve ne yapıyor?
Gerçeği söylemek gerekirse, sağ kalan Kürtleri süründürmek için ellerinden geleni ardına koymuyorlar!
Örneğin diyelim Nusaybin’de öldürülen öldürüldü, peki sağa sola savrulmuş sağ kalan Nusaybinlilerden kimin haberi var? Daha doğrusu hangi Kürt kurumunun elinde, şuraya bu kadar Nusaybinli göç etmiş listesi var? Yada göç eden Nusaybinlilerden kaçı bir parça ekmeğe muhtaçtır araştırması yapılmış? Gerçi bahsedilen kurumlar, kendi yetmezliklerine nasıl ve ne türde bir kılıf uydurmaya çalışacaklarını tahmin edebiliyoruz.
Ama görünen köye kılavuz gerekmiyor misali, oraya buraya savrulmuş Nusaybin halkının içler acısı durumu ortadadır. Dünden bugüne Nusaybin halkının dramıyla ilgilenip araştıracak kaç heyet ve komisyonun kurulduğundan kimin haberi var. Özellikle belirtmek gerekir ki Nusaybin halkının haberi yoktur, zira bugüne kadar her hangi bir heyetin durum tespiti için yollara düştüğü Nusaybinli biri olarak duymadım.
Hani Kürtler kendisini yönetmek için hazırlıklıydı, onun için özyönetim ilan edilmişti. Peki, neden o zaman başta büyük şehir Mardin artı ona yakın ilce, tek bir Nusaybin halkının derdine derman olamıyor.
Aslına bakarsanız, siyaset ve ideolojilerden üstün olan bir şey vardır. O da var olan şeyin kendisi de insanlık duruşudur. Ve bana sorarsanız, her türlü siyasi ve ideolojik kalıplaşmalara ustun gelen bu vicdana bir çağrı yapmak lazım. Örneğin bırakalım AKP ya da HDP’yi, bırakalım devleti ya da KCK’yi, eli vicdanına dokunacak kaç Nusaybinli iş adamı var? Varsa olanlar ortaya çıksın. Haydi diyelim Büyük Şehir Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Türk abimizin belediye olarak imkânları yok! O zaman Ahmet abimizden bir başka ricamız olacak ve olmalı! Ahmet abimizden ricamız biran önce tüm Mardin işadamlarına samimi bir çağrıda bulunsun. Kaldı ki deniliyor ve diyorsunuz ya, “Hiçbir Kürt evladı devletin kapısında dilenci durumuna düşmesini istemiyoruz?” O zaman sözünüzü tutun!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.