Kürtlerin geleceğiyle ilgili, şata şuta gerekçelerle öne fırlayan taka tukacı o Kürtler ürkütüyor! Kart kurt, kata butalarıyla Kürtleri inkâr edenle, Kürtlere devletsizliği seçenek olarak sunan o Kürtlerin mantığı aynı!
Birisi hiç yok anlamı taşıyan gevelemelerde bulunuyor, diğeri de var ama varoluşuna işaret eden hukuksal gerçeklere gerek yok diyor!
Sorunu mizahçı arenadan alıp realitenin arenasına indirdiğimiz anda, Kürt meselesinin bir kısım Kürtlerin düşünsellikleriyle nasıl da izole edildiğini görüyoruz. Ortadoğu'da esen fırtına, Kürtlerin mecrasında iki boyutlu gelişmeyle devam ediyor. Boyutun birincisi, tarihsel geçmişiyle elde edilmeyen fırsatların kapının önüne kadar getirilişi. Fırtınanın İkinci ve çirkin boyutu ise, ona buna besimlik olmaktan kurtulmayan (Kürtlerin) can acıtıcı söylemleridir.
İşin en garip tarafı da, Maliki'lerin midesiyle uyuşan koşulları öne sürmekle, Ayetullahların düşünsel varlığına paralel ortamı gerekçe göstermeleridir! Siyasal bağlam ve sonuçlarıyla atılacak her bir adımın muhasebesi, elbette ki ortam ve koşullar dikkate alınmalıdır. Ama eğer koşulardan anladıkları, Kürt realitesini Kürtleri boyunduruk altında tutanların oluru ise vah Kürtlerin haline!
Demek oluyor ki, bahsi edilen o Kürtler Kürtlere "bir kaç yüzyıl bekleyin" söylüyor demektir! Zira evrenselliğin milim gramıyla buluşmamışların, Kürt halkını hukuksal boyutlarıyla idrak etmeleri beklenmez! Dolayısıyla, Kürtlerin siyasal dünyası ne yazık ki, karmaşık günlerden geçtiğini görüyoruz. Bir tarafta Barzani'ye olan karşıtlığın nasıl da topyekûn bir inkara dönüştüğü! Diğer tarafıyla da, Kürt halkını boyunduruk altında tutanların diliyle nasıl konuşulduğunu takip ediyoruz!
Velhasılıkelam, o Kürtler dediklerimizden dolayı Kürt halkı zor günler geçirdiği doğrudur. Ama Kürt halkını sarmalayan bir başka doğrunun kendisi de 25 Eylülün kendisidir. Dolayısıyla, elleriyle dokunabilecek vicdan sahibi olan hemen her kesime düşen görev, şu ya da bu 'ama'nın arkasına saklanmadan Güney Kürdistan Kürtlerinin 25 Eylül doğrusuna omuz vermelidirler.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.