Kürt halkı, Kürt halkının önüne atılan kanlı bir surecin doğurduğu ve doğuracağı eksileri çok ciddi anlamda tartışmak zorundadır. Her kim neyi, nasıl tartışacağını bilmiyoruz, ama görünen o ki Kürtlerin demokratik mücadelenin neresinden bakılırsa bakılsın, Kürt halkının duygu ve güven dünyasında çok ciddi kırılmalar söz konusudur! Dolayısıyla yanlışlarla yetmezlikleri doğru ve yeterliliklere dönüştürebilecek aklıselim odaklı ana damarın ortaya çıkması bir zarurettir.
Daha başından beri Kürtlerin önüne atılan savaş konseptinin binbir soru işaretine göz kırptığını söyledik durduk. İki polisin Ceylanpınar'da öldürülmesinin hemen arkasında, KCK'nin resmi bir açıklamayla olayı üstlenmesi, kısa bir süre sonrasında ise “hayır biz değiliz ve biz yapmadık” açıklaması bile Kürtler adına başlatılacak savaşın, Kürtlerin irade ve kontrol mekanizmasıyla gelişmeyeceğine göz kırpıyordu.
Bu basit görünen olayda bile hayata geçirilmek istenilen savaş konseptinin ne gibi oyunları kendi içinde barındırdığını göstermesine yetiyordu. Dolayısıyla Kürtler adına oynatılan tek bir oyunda binbir farklı oyuncuların oynamadığını söylemek güç. Örneğin her ne kadar acı da olsa rasyonel tüm gelişmeler gösteriyor ve gösterdi ki bu savaş konseptinin içinde Kürt halkının hakkaniyetlerine düşman aktörlerin rolünün var olduğu.
Özyönetim ilanlarıyla kazılan hendekler, “devleti işlevsizleştirelim” açıklamalarıyla yükselen barikatların hikâyesinde bile binbir senaristin binbir hikâyesini kendi içinde barındırıyor. Hikâyelerden en hazin ve dramatik olanı ise Kürtlerin demokratik hakkaniyetini Kürtlerin eliyle kendi gerçekliğinden soyutlama hikâyesidir! Hikâyenin sonuç ve amaç kısmında ise tüm yetmezliğine rağmen oturaklaşmış Kürt sorununu, kriz, istikrar ve kaoslu bir sürece sürükleyip çıkmaz sokaklara yönlendirmekti.
Çıkmaz sokaklara yönelmişliğin en basit göstergesi, toplumda baş gösteren kırılmanın kendisidir. Zira Kürt toplumun demokratik hakkaniyetini, şunun yada bunun ideolojik duruşuna-onun bunun çıkarlarına basamak yapılmadığını kim hangi gönül rahatlığıyla söyleyebilir! Örneğin modern bir çağın ortasında, demokratik istemleri devrimci halk savaşın tantanalarıyla Kürt halkının önüne koyma hikâyesi gibi?
Kurt siyaset arenasının en büyük çıkmazı, realiteyi her zaman için kendi özlem ve istemlerine kurban edilişi olmuştur. Böyle olunca da ulusal demokratik hakkaniyetin mücadelesi çıkar ve kazanımlara dayanan mantığı bir güzelce körleşiyor. Dolayısıyla körleşen bir mantığın en gözde getirisi, binbir zorluklarla elde edileni carcur etmektir.
Örneğin, Türkiye ve Türk halkıyla birlikte yaşamayı teorik anlamında bir strateji olarak önüne koyacaksın, ama diğer tarafta, kanlı bir savaşın gerekleri neyi gerektiriyorsa onuda pratik olarak uygulamaya koyacaksın! Peki Türk devletinin bu teorik ve pratik çelişkisi konusunda, Kürt siyasetinden farklı bir tarafı var mı?
Hakkın ve hakikatin vicdanına göre hayır kesinlikle yoktur, onun teorik duruşundan da, kardeşlik ve beraberlik salvoları meşhurdur. Pratiğine gelince, inkâr-sindirme-baskı-zülüm gibi yol ve yöntemler devletin vazgeçilmez karakteri hemen kendini gösterir! Kürt halkı, kendi hakkaniyetini temsil etiğini söyleyen Kürt Hareketi’ne canıyla, malıyla inanılmaz katkılar sundu.
Ama ne yazık ki, aynı Kürt halkı gerek kendi hakkaniyetini gasp edenin- gerekse de kendi hakkaniyetini “savunuyorum,” diyenlerin Teorik söylemle çelişen pratik anormalliğine hep kurban edilmiştir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.