Yaklaşık üç bin yıllık bir devlet tecrübesine sahip ve aynı zamanda Sünni İslam’la 1400 yıldır kavgalı olan İran Devleti’nin, ister imparatorluk ister krallık ve isterse parlamenter rejimle idare edilmiş olsun Şia din adamlarının İran toplumu üzerindeki etkisi her zaman tartışılmayacak düzeyde büyüktür.
Pehlevi hanedanlığının, baba-oğul Rıza Şahların, monarşiyle yaklaşık seksen yıl yönettiği İran devletinde de Ayetullahların(mollaların) toplum üzerindeki etkileri “saygınlıkları” her zaman en üst seviyede olmuştur. 1979 yılında mollalar, örgütledikleri büyük bir halk hareketiyle ülke yönetimini ele geçirerek, Şahlık döneminde İran kaynaklarını mutlu bir azınlıkla paylaşan ve büyük halk yığınlarını yoksulluğa mahkum etmiş olan Şah Rıza Pehlevi’yi ülkesini terk ettirmek zorunda bırakmışlar ve hayatı sürgünde son bulmuştur.
İran toplumunun hücrelerine kadar örgütlenmiş olan mollalar, sözde İran İslam devrimini gerçekleştirmek için Şahlık yönetiminden rahatsız olan tüm muhaliflerin desteğini almış olmasına karşılık devrimin gerçekleşmesine büyük katkı sunan kendilerinin dışındaki başta Tudeh, halkın mücahitleri ve Kürd ulusal muhaliflerini çok kısa zamanda tasfiye ederek İran’da mollaların muktedir olduğu gerici, yobaz bir iktidarı inşa etmişlerdir.
Başta ABD olmak üzere tüm çağdaş dünyayı büyük şeytan olarak ilan eden bu çarpık anlayış, İran’da yeni oluşturulan rejimi bütünüyle mezhepçi, Şia mollaların fetvalarıyla yöneterek her geçen gün kendisini biraz daha muktedir duruma taşımıştır. Aynı zamanda, ülkede batı dünyasına karşı düşmanlığı yine mollalar vasıtasıyla her gün biraz daha derinleştirerek adeta her İran yurttaşını özgürlükçü ve modern yaşama kapatmayı da sinsice örgütlemiştir.
Mollalar iktidara geldikten hemen sonra yoksul İran köylüsünü ekonomik anlamda bir nebze rahatlatacak sözde toprak reformu ile de büyük yığınları yanına alacak önemli bir uygulamayı hayata geçirmiştir. Böylece, uyguladığı sansür ve baskı anlayışıyla kitleleri dünyadan izole eden mollalar, muhtemel iç rahatsızlıkları örtme adına İran dışındaki Şii potansiyel vasıtasıyla başta Lübnan olmak üzere birçok orta doğu ülkesinde mezhepçi yeni odaklar oluşturarak bölgenin hatırı sayılır ülkesi haline gelmiştir.
Kendi muhaliflerine karşı hayatın tüm alanlarında her türden zorba anlayışı uygulayan İran mollaları, ülkenin büyük petrol gelirleriyle bir taraftan son derece güçlü ve modern bir ordu yaratırken diğer taraftan nükleer silahlanmaya önemli bir bütçe ayırarak kendi askeri gücünü bölge ülkeleri üzerinde bir tehdit aracı olarak kullanmayı da ihmal etmemiştir. Milli gelirinin % 70’ini silahlanmaya ve Şii yayılmacılığına ayırmış olan molla rejimi kendi güvenliğini ve kalıcılığını sağlamak üzere de bizzat Ayetullah Ali Xamaney’den emir alan yaklaşık 400 bin kişilik devrim muhafızları ve toplumsal olayları bastıracak 250 bin kişilik Besiç denilen çete örgütünü yaratarak mevcut rejimi garanti altına almıştır.
Son Gelişmelere Bakacak Olursak;
Bütün bunlar, molla rejiminden beslenenler hariç genelde İran halklarına refah, huzur ve özgürlük getirmemiş tam aksine geçen yaklaşık otuz beş yıl içerisinde İranlılar her geçen gün zulüm görmüş, giderek yoksullaşmış ve Şahlık döneminde kullandıkları refah ve huzuru arar duruma gelmişlerdir. Bütçesinin önemli bir kısmını Şii yayılmacılığına ve silahlanmaya ayıran molla rejimi, kendi halkını adeta açlıkla terbiye etmenin yolunu seçmiştir. Lübnan, Suriye, Bahreyn, Irak ve diğer ülkelerde yapılan harcamaların her bir İranlının yaşam koşullarını daralttığı yine her İranlı yurttaş tarafından bilinmekte ve ülkeyi yönetmekte olan mollaların büyük servetler edindikleri bilinmektedir.
Yoksulluğun, yolsuzluğun, zorbalığın ve hukuksuzluğun cenderesine sıkışmış ve cesaretini toplayarak mevcut gidişata isyan eden bir avuç insanın, bıçağın kemiğe dayandığı noktada isyan etmesi ve haksızlığı haykırması kendiliğinden gelmeci bir başkaldırının belli kitleler tarafından destek görmesi elbette ki taktire şayan bir durumdur. Ancak örgütlü ve organize olmadığı daha başından belli olan bu zalime başkaldırma hareketinin, en azından şimdilik başarılı olma şansı ne yazık ki yoktur.
Her şeye rağmen özgürlük ve insanca yaşam adına başlatılmış bu isyan hareketinin, tüm demokrasi güçleri tarafından ve ulusal talepleri olan kesimler tarafından desteklenmesi tarihsel bir görevdir. Burada anlamlı olan yoksul halk kitleleriyle ulusal talepleri için mücadele eden Kürdistanlı ve Beluci halklarının ceberut molla rejimine karşı birlikte bir cephede savaşıyor olmalarıdır.
Bugünkü kıvılcımı önümüzdeki zaman diliminde örgütleyip organize etmek İran’da ki demokrasi çevreleri, ulusal talepli örgütleri ve tüm muhalif güçleri, gerici, yobaz molla rejimine karşı harekete geçirmek yine demokrasiye, devrime ve özgürlüğe inanan çevrelerin vazgeçilmez bir görevi olmalıdır. Bu anlamda, demokrasi ve devrim güçlerinin kitlelerle kurabilecekleri her doğru ilişki mevcut rejimin her geçen gün biraz daha demokrasi ve özgürlükler adına esnemesine sebep olacağı ve böylece büyük kitlelere ulaşmanın kolaylaşacağı akıllardan hiç ama hiç çıkarılmamalıdır.
Bu arada, ABD ve batılı güçler kendilerinin de Orta Doğu’da ki çıkarlarını koruyabilecek örgütlü yapılara itibar edebileceği ve böylece büyük bir destek verebileceği de unutulmamalıdır. Son olaylarda, önemli bir çalışma içerisinde olan Doğu Kürdistanlı dostlarımızın da katil mollaların birincil hedefi olmamaları için olaylara daha bir aklıselim ve serinkanlılıkla yaklaşmalarını beklemekteyiz.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
04.01.2018 / İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.