Birinci Paylaşım Savaşı döneminde küresel güçlerin desteğini alarak Kürdistan topraklarını kendi aralarında paylaşmış olan Arap, Acem ve Türkler günümüze kadar işgal altında tuttukları topraklarda Kürdlere ait tüm değerleri ve zenginlikleri adeta talan etmişlerdir. Bunlarla da yetinmeyen Kürdistan işgalcisi bu devletler, bu toprakların gerçek sahipleri olan Kürdleri her türlü zulüm, katliam ve sürgünlere de muhatap kılmışlardır.
Bahsi geçen dönemlerde Kürdistan topraklarını Türk, Acem ve Araplara peşkeş çeken küresel güçlerin, kendilerinin yüzlerce yıllık çıkarları uğruna Kürd halkını bu barbar milletlere tercih ettiklerini ve böylece Kürd halkına son yüzyılın en büyük kötülüğünü yaptıklarını bilmekteyiz. Ancak aynı dönemlerde Kürdlerin kendi aralarında ulusal birliklerini sağlayamamasının ve ayrıca ortaya koydukları birtakım yetmezliklerinde düşman işgal güçlerinin işlerini kolaylaştırdığını hiçbir zaman akıldan çıkarmamamız gerekiyor.
Evet, bunları beğensek de beğenmesek de millet olarak geçmiş tarihlerde büyük acılara karşılık öğrenmiş olduğumuz gerçeklikler önümüzde durmakta ve belleklerimizde ki yerini almaktadır. Ancak bugün yaşadığımız dünya yüzyıl öncesinden çok farklı ve dünyada ki güç dengelerinde büyük değişimlerin ve gelişmelerin yaşandığını da biliyoruz. Geldiğimiz bu aşamada ne dünya eski dünya ne de Kürdler eski Kürdler değillerdir. Bütün bunlardan dolayı dünya ve özellikle Ortadoğu coğrafyasında büyük değişimlerin yaşandığı ve bu bölge için yeni yeni planlamaların yapıldığını bilmekteyiz.
Geldiğimiz bu aşamada küresel güçlerde birtakım aktörlerin değiştiğini ayrıca hem Kürdistan sömürgecisi ülkelerin yüzyıl öncesinin avantajlarına sahip olmadıklarını hem de bu dönem zarfında Kürdlerin kendi topraklarını ve Kürd halkını özgürleştirmek uğruna büyük bedeller ödeyerek önemli tecrübeler edindiklerini biliyoruz. Meseleyi bu gerçeklikler temelinde ele aldığımızda daha somut sonuçlara ulaşabilmek için Kürdistanı sömürgeleştiren ülkelerin bugünkü durumlarına bakmakta yarar vardır.
a-) T.C. Devleti: Her ne kadar Birinci Paylaşım Savaşında önemli bir toprak kaybına uğramış olsa bile altı yüz yıllık bir devlet deneyiminin sahibi olması asabiyle o dönemlerde yine de dünyada hatırı sayılır bir güç olduğu inkar edilemez bir gerçeklikti.
Bugüne bakarsak tekçi-retçi ve zora dayalı bir anlayışla ülkeyi yönetenlerin tüm zorba yöntemlerine rağmen işgal altında tuttukları topraklarda huzur ve güven sağlanamamış ve Kürd ulusal demokratik muhalefeti bastırılamamıştır.
Ülkenin ekonomik kaynaklarını savaş harcamalarına ayırarak farklı zamanlarda kitlelerdeki fakirleşmenin ve huzursuzluğun toplumsal muhalefete dönüşmesini de engelleyememiş ayrıca IMF ve Dünya Bankalarından almış oldukları paralarla gelecek nesillerin yaşamını ipotek altına koymuştur.
Küresel güçlerle olan ilişkilerinde kendi milli hedefleri konusunda ciddi tavizler vermek zorunda kalmış, aynı dönem içerisinde ulusal ve toplumsal muhalefeti bastırmak için dört tane darbe iki elin parmakları kadar faşist muhtıralara muhatap olmuştur. Bütün bunlara katlanmalarının yegane sebebi Kürd halkının temel hak ve isteklerini bastırmak ve demokratik açılımlara kendisini kapatarak zevahiri kurtarma anlayışı sebep olmuştur. Ancak geldiğimiz noktada bir imparatorluğun mirasını devralan T.C. Devletinin durumu giderek kötüleşmekte ve uluslararası arenada ciddi bir itibar kaybına uğradığı görülmektedir.
b-) İran Devleti: Dört bin yıllık bir devlet geleneğine, büyük petrol yataklarına ve muazzam bir coğrafyaya sahip olmasına rağmen kendi içerisindeki Kürdlere, Belucilere ve diğer etnik unsurlara yönelik politikaları bu devleti de hem kendi içinde huzursuz hem de uluslararası arenada oldukça zor durumda bırakmış ve mevcut zenginliklerine rağmen dünya milletler camiasında önemli bir tecrit durumu yaşarken kendi halkını da büyük bir yoksulluk girdabına sokmuştur.
İran’da ki mevcut molla rejimi iç çelişkilerini ve toplumsal muhalefeti bastırmak amacıyla, Irak’la sekiz yıllık bir savaşa girişmiş ve bütün ekonomisini altüst eden bu savaşın sonucunda sınırlarda bir metrelik dahi bir değişim yaşanmamıştır. Yine bu zaman diliminde iç kargaşayı perdelemek ve muhtemel ulusal ve toplumsal muhalefeti bastırmak üzere mezhepçi ve yayılmacı bir anlayışla Ortadoğu’nun bütün coğrafyasında ki olaylara müdahil olmak zorunda kalmıştır.
c-) Irak Devleti: Saddam, diktatörlüğü döneminde, İran ve Kuveyt savaşlarıyla ülke ekonomisini yerle bir ederken Güney Kürdistan’da ki Kürd özgürlük hareketini bastırmak üzere Halepçe ve Enfal gibi katliamlara imza atmış böylesi vahşi uygulamalarıyla bütün dünyanın tepkisini çekerek Irak devletinin parçalanmasına sebep olmuştur. Geldiğimiz bu aşamada Irak devleti diye bir olgudan bahsetmek oldukça zordur. Mezhep savaşlarına gömülmüş olan Irak devleti, fiilen parçalanmış ve bu elverişli durumu doğru değerlendiren Kürd muhalefeti kendi topraklarını önemli oranda özgürleştirerek federal bir devlet yapısının ortaya çıkarılmasını sağlamıştır.
d-) Suriye Devleti: Sykes-Picot Antlaşmasıyla kağıt üzerinde sınırları çizilmiş olan Suriye devleti, uzun yıllar baba ve oğul Esad’lar tarafından bir muhaberat devleti olarak demir yumrukla yönetilmiş ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda hiçbir zaman bir devlet hüvviyeti kazanamamıştır. Geldiğimiz bu aşamada Arap baharının tıkanan halkası durumundaki Suriye devletinden bahsedebilmek artık mümkün değildir. Hem küresel güçlerin hem istihbarat örgütlerinin hem de farklı taşeron örgüt ve çetelerin cirit attığı bu ülkede bir devlet otoritesinden bahsetmek artık mümkün değildir.
Yukarıda mevcut durumlarını özet olarak anlatmaya çalıştığım Kürdistan sömürgecisi dört ülkenin de Kürdistan’ı sömürgeleştirdikleri dönemin avantajlarına sahip olmadıklarını rahatlıkla görebiliriz. Bunun tam aksine Kürdlerin kendi coğrafyalarını özgürleştirme adına onlarca yıldır sürdürdükleri özgürlük mücadelesi ve elde ettikleri kazanımlar bölgeyi yeniden dizayn etmek isteyen küresel güçlerin iştahını oldukça kabartmaktadır. Ayrıca Kürdlerin bu süreçler zarfında edindikleri siyasi, diplomatik ve askeri tecrübeler son derece değerli ve anlamlıdır. Israrlı mücadelesi, sabırlı ve akıl dolu siyaset anlayışı Kürdleri dünyanın egemen güçlerinin tercihli partneri durumuna taşımaktadır.
Tabir uygun olacaksa, Kürdlerin, bir bütünen kendi coğrafyalarını özgürleştirmeleri için son zafer vuruşu Kürdlerin kendi aralarındaki birliğini sağlamasıyla mümkün olacaktır. Tarihin Kürdlere sağladığı bu fırsatı Kürd siyasi çevreleri doğru ve akıllıca değerlendirip ve kendi aralarındaki yapay sorunları bir tarafa bırakarak bütünlüklü bir milli politikayla dünyayı yöneten güçlerin karşısına çıkarlarsa zafer Kürd halkının olacaktır.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
30.03.2017 / İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.