Kürd halkı, Güney Kürdistan’da Irak merkezi hükümetinin büyük haksızlıklarına karşılık anayasal ve meşru hakkı olan bağımsızlık referandumuna giderken iki ayrı kesimden iki ayrı itirazın geldiğine şahit olmuştuk. Birinci kesim, başını İran ve Türkiye’nin çektiği Bağdat ve Şam gibi geleneksel Kürdistan sömürgecileriydi. Bunlar, referanduma şiddetle karşı çıkmış ve hızla bir araya gelerek Kürd kazanımlarını yok etmenin planlamalarında ciddi bir ortaklaşmaya gitmişlerdir. İkinci kesim ise başını ABD ve Rusya’nın çektiği ve her zaman olduğu gibi kendi çıkarlarını gözeten diğer dünya devletleri idi. Bunların iddiası ise referandum Kürdlerin hakkıdır ama zamanlaması yanlış tezini ortaya atarak Kürdleri yalnızlaştırma yöntemini seçmişlerdir.
Olayların gelişimine ve Güney Kürdistan yönetiminin o zaman ki demeçlerine baktığımızda, görülen o ki Sayın Mesud Barzani ve diğer yöneticiler, Kürd halkının öz gücüne ve birliğine fazlaca güvenmiş ve Kürd halkına yönelik muhtemel saldırı, blokaj ve yaptırımları yine Kürd halkının kendi gücüyle etkisiz kılabileceğine kendilerini inandırmışlardır.
Doğrusu bu inanç ve irade, Kürd özgürlük mücadelesine gönül vermiş dört parçada ve diasporada siyaset yapan tüm yurtsever çevreler tarafından da oldukça makul görülmekteydi. Konuyu bu çerçevede ele aldığımızda, Kürdistan’a ve özelliklede Kürdistan’ın kalbi sayılan Kerkük’e düşmanların fiili olarak saldırması hele de bir işgal hareketine girebilmeleri neredeyse olanaksız gibi görülmekteydi.
Bu dönemde olayların gelişimine baktığımızda, anlaşılan o ki başta Sayın Mesud Barzani, Güney’li güçler ve tüm Kürdistani çevreleri can evinden vuran ve yine bütün Kürdistani çevreleri hazırlıksız yakalayarak şoka uğratan ve aynı zamanda düşmanlarımızı cesaretlendirip azgınlaştıran olay, içimizdeki satılık, iradesiz ve korkak hainlerimizin tavrı olmuştur. Kerkük’ün bahsi geçen hainlerimiz eliyle alçakça bir pazarlık sonucu işgalci faşist güçlere altın tepside peşkeş çekilmesi, Kürdistani iradenin askeri ve siyasi planlamalarının çökertilmesi sonucunu doğurmuştur.
Bu hıyanet dolu talihsiz olay, Güney Kürdistan yönetimini büyük bir zora soktuğu gibi bir bütünen Kürd halkının maneviyatında da muazzam bir çöküntüye sebep olmuştur. Kürd mücadele tarihinin birçok safhasında karşılaşıldığı gibi Kürdistan sevdalısı güçler, bu ihanet çevrelerinin yarattığı tahribatı makul bir sürede onarıp Kürdlerin haklı mücadelesini kaldığı yerden sürdürerek mutlaka zafere ulaştıracağından da hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Bütün bu olumsuzluklar sonucu Güney Kürdistan’da yaşanan geçici bozgunun, kısa zamanda atlatılması için Sayın Mesud Barzani’nin temsil ettiği milli damarı güçlü kılmak üzere dünyanın her neresinde olursa olsun tüm yurtsever Kürd çevrelerinin bir seferberlik ruhuyla Güney’li kardeşlerinin saflarını sıklaştırması, acil görevler arasında görülmelidir. Dolasıyla bu dönemde yapılacak sivil eylemler ve düşmanlarımızın zulmüne yönelik siyasi ve diplomatik çalışmalar oldukça büyük bir öneme sahiptir. Böylesi çalışmalara büyük ağırlık vermek düşmanlarımızın cesaretini kıracağı gibi batılı güçlerinde Kürdlere yönelik yanlışlarından dönmelerinde önemli bir yere sahip olacaktır. Yine böylesi çalışmalar, Kürdler arası birlik, dayanışma ve direniş hattının oluşmasına da büyük katkılar sağlayacaktır.
Kürdlerin mücadele azmini yeniden yükseltecek olan bu çalışmalar sonucu ortaya çıkan tablo, Sayın Mesud Barzani’nin engin siyaset ve savaş tecrübesiyle, kahraman peşmergelerimizin her geçen gün yeniden toparlanarak Kürdistan coğrafyasında ki farklı cephelerde düşmana büyük darbeler indirerek yeni ve destansı savaş pratiğiyle kendi topraklarını kahramanca savunma sonucunu yaratacaktır.
Ve yine bilinmelidir ki, Kerkük’te ki geçici bozgun ve halkımıza yaşatılan acılarda kahraman peşmergelerin hiçbir kusuru olmamıştır. Kerkük bozgununda, bizzat İran pasdarları, Irak ordusu, Haşdi Şabi ve Hizbullah çetelerinin yanında Türk özel kuvvetlerinin de içinde bulunduğu büyük bir şer cephesiyle birlikte içimizde ki alçak hainlerin ortaklaştığı çevrelerle muhatap olmuştur. Bütün bunlara rağmen biraz geri mevzilerde konuşlanan kahraman Kürdistan peşmergeleri, düşman saldırılarına muazzam bir cesaret ve kararlılıkla direnmektedir.
Geldiğimiz bu aşamada; bütün dünya şu gerçeği bilmelidir ki, Kürd halkının dört parça Kürdistan’da ve sömürgeci devletler tarafından işgal altında tutulan topraklarında, geçmişten günümüze kadar Kürdlerin sürdürdükleri özgürlük mücadelesi ve düşmanların zulmüne yönelik isyan ve direnişlerinin tamamı hem haklı hem meşru hem de son derece kutsaldır.
Dolayısıyla düşman devletlerinin ve kahpe ihanetçilerin el ele vererek Kürdlere yönelik son vahşi saldırıları da mutlaka halkımızın fedakarlıkları ve kahraman peşmergelerimizin fedai ruhu ile savaşmaları sonucu yenilgiye uğratılacak ve Kürd halkı da diğer milletler gibi özgür ve onurlu bir yaşama sahip olacaktır.
Yükümüzün ağır olduğu bilinciyle birlik, dayanışma ve direniş ruhunu yükseklere taşımak umuduyla…
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
29.10.2017 / İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.