Siyaset arenasına çıkarıldığı günden günümüze kadar, hiçbir zaman Kürd’ler adına bir irade ve inisiyatif kullanma yetisine sahip olmayan PKK ve onun legal uzantıları olan partiler, 7 Haziran seçimleri öncesi, Kemalist Türk solu ve Fethullahçı çevrelerle kurmuş oldukları kirli ilişkiler sonucun da, almış oldukları altı milyon civarında ki oy sayısıyla olağan üstü bir şımarıklık yaşayarak, HDP genel başkanı Selahattin DEMİRTAŞ’ın, Tayyip ERDOĞAN’a yönelik ‘ seni başkan yaptırmayacağız’ ifadeleriyle, o dönemin sözde çözüm ve barış sürecini nasıl sabote ettiklerini bilmekteyiz.
7 Haziran seçimlerinde, Kemalist Türk solu ve Fethullahçıların HDP’ye verilen emanet oyların içerisinde bir milyona dahi tekabül etmediği bilindiği halde, Türk siyasi yapılarının kendi aralarında ki iktidar ve rant savaşında, Kürd’lerin iktidarı değiştirebilecek dinamizme sahip vurucu güç olarak kullanılmasına PKK ve HDP’li siyasetçilerin çanak tutması yada onların hesapları doğrultusunda Kürd kitlesinin kullanılmasına müsaade etmiş olmaları oldukça düşündürücü ve manidar bir olaydır.
Bahsi geçen bu süreçler, AKP iktidarıyla ülke yönetimini ve rantını paylaşamayan Fethullahçı çevreler ile AKP’nin iktidara gelişiyle giderek yok olmayı yaşayan Kemalist sol çevreler arasında ki kavganın en üst seviyelerde yaşandığı dönemlere denk gelmektedir. Oysa Kürd’lerle sistem arasında ki sorun, bir halkın ulusal demokratik tüm haklarının yok sayılması ve Kürd’lere ait coğrafyanın işgali sorunu iken, PKK ve HDP’nin mücadeleyi herhangi bir iktidarın değişmesine indirgemesi, Kürd ulusu adına tarif edilir bir anlam ve öneme sahip değildir.
Bu anlamda, PKK ve HDP’nin 7 Haziran sonrası uyguladığı siyaset tarzı ve Kürd’lere yaşattığı cehennemsi hayatın tamamıyla sistemin farklı kanatlarının arasındaki kavgaya bizzat taraf olarak bir vekalet savaşı yürüttüğü ve Kürd dinamizmini bu amaçla kullanıp heba ettiği anlamına gelmektedir. Geldiğimiz noktada, bu vekâlet savaşının Kürd’lere emsaline rastlanmamış cehennemsi bir hayatı ve büyük mağduriyetleri yaşatmasına karşılık, ne Kemalist Türk solundan ne de Fethullahçı yobaz çevrelerden Kürd’leri sahiplenecek ya da acılarına merhem olacak en ufak bir kıpırdama olmamıştır. Tam aksine, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bekası için, birileri suskun kalırken diğerleri dua etmekle zamanlarını geçirmektedirler.
Geçmişte ülkemizde yaşanmış olan olaylara baktığımızda, Kürd’lerin bazen Türk sol çevreleri, bazen de sözde Türk İslami çevreleri tarafından nasıl kullanıldıkları ve Türklük adına işlerinin bittiği noktada kullandıkları Kürd’leri nasıl yok sayarak, çöpe attıklarının birçok örneği olduğu halde, hala bir takım Kürd olduklarını iddia eden siyasi çevrelerin kendi hükmettikleri Kürd insanlarını bu ırkçı faşist çevrelere kullandırıyor olması, akılla izah edilir bir durum değildir. Ayrıca kendisine Kürd ulusal muhalefeti sıfatını yakıştıran bir takım siyasi Kürd yapılanmalarının da, PKK/HDP siyasetinin tüm yanlışlarına rağmen onları yeterince deşifre etmeyip ve alınması gereken milli bir duruş sergileyemeyerek adeta PKK ve HDP politikalarını onaylarcasına yalakalık yapmaları, anlaşılır olmadığı gibi oldukça büyük vebal içeren bir tutum olarak görülmelidir.
Geldiğimiz bu aşamada, Kürd Halkının büyük fedakarlıklarına, yine Kürd savaşçıların büyük şehadetlerine mal olan hendek siyasetinin iflasının ve yenilgisinin eşiğinde olduğumuzu ve halkımızın ödediği büyük bedellere rağmen, içimiz kan ağlasa da kabullenmek durumundayız. Bu aşamada namuslu ve vicdan sahibi Kürd siyasetçilerinin yapabileceği tek şey, halkımızın yanında durmak ve onların acılarına ortak olarak yeni ve doğru bir mücadele tarzıyla, onların yaralarının daha da derinleşmesine engel olmaktır.
Sonuç olarak, halkımızın çok büyük acılarına sebep olmuş ve yine Kürd halkı adına ulusal anlamda hiçbir talebi olmayan, PKK ve HDP siyasetinin milli ve yurtsever özellikli siyasi çevreler tarafından yeniden gözden geçirilerek, alternatif ve omurgalı bir siyaset tarzıyla deşifre edilerek, Kürd Halkı sahiplenilmeli birlikçi, milli ve bağımsızlıkçı bir siyasi perspektifle, Kürd Halkının onur kavgası büyük bir cesaretle tüm zorluklarına rağmen mutlaka sürdürülmelidir.
Saygılarımla
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.