İnsanlar bulundukları ortamlarda zaman zaman kendisi ile hesaplaşarak ve kendi geçmişini muhakeme ederek yanlışlarını ve doğrularını sorgulayarak kendilerini geliştirebilirler. Hele de bu kişi mazlum bir milletin siyasi ve toplumsal mücadelesinde belli bir yere ve iddiaya sahipse daha çok hassas davranmalı ve sorumlulukları oranında daha bir dikkatli olmalıdır.
İşte bu sorumluluk anlayışından hareket ederek okurlarımla, Kürd halkıyla ve birlikte hareket ettiğim dostlarımla kendimden bahsederken yaşadığım bir takım olayları ve kendi gerçeğimi paylaşmak istiyorum. Ben Ağrı hareketine öncülük yapmış ve Mahabad Kürd Cumhuriyetinde önemli görevler almış bir ailenin aynı zaman da aşiretinde ve bulunduğu bölgede büyük saygınlığa sahip bir ailenin çocuğu olarak 1950 yılında dünyaya geldim. Ailemizin on sekiz yıllık İran sürgünü ve dört yıllık Türkiye’nin Kayseri ve Aydın illerinde olmak üzere, Kürd milli kurtuluş mücadelesine mensup olmaktan dolayı toplam yirmi bir yıllık sürgün hayatı olmuştur.
Dolayısıyla ben de kendi yaşadığım bölgede Kürd milliyetçisi olarak bilinen bir ailenin en büyük çocuğu olarak dünyaya geldim. Şu an yaşım yetmiş üç oldu, yaklaşık on yaşımdan itibaren ailemizde siyasetin konuşulduğuna şahitlik etmekteyim. Ailemizin ve aşiretimizin bölgede ki halk tarafından bilinen en belirgin özelliği, Kürdçülük ya da Kürd milliyetçiliği yanıydı. Böylesi bir ailenin ortamında yetiştiğim için, ben de on beş yaşımdan itibaren siyasete ilgi duymaktaydım. Babam ve yakın akrabalarım ve neredeyse aşiretimizin tamamı Mella Mustafa Barzani hayranı ve babam dâhil bazı akrabalarımız KDP’liydiler. Ancak ben örgütlü siyasete Şıvan’cı olarak yani Türkiye’de Kürdistan Demokrat Partisi T-KDP saflarına katılarak mücadeleye başladım. Uzun yıllarda bu partinin bir militanı olarak mücadelemi sürdürdüm, T-KDP’li olduğum için hiçbir zaman pişmanlık duymadım. Şıvan’cılar ile KDP arasında 1971’de cereyan eden talihsiz olayın bizzat şahitlerinden birisiyim. Ve bu sebepten dolayı o talihsiz ve tamiri mümkün olmayan olay nedeniyle, büyük bir üzüntü içerisindeyim.
Ancak bu talihsiz olayda, gerek Şıvan’cıların gerekse KDP’nin büyük yetersizliklerinin olduğuna inanan birisiyim. Ayrıca bu olayda Türkiye milli istihbaratı ve diğer istihbaratların aldığı rol, oldukça büyük ve can alıcıdır. Bundan dolayı ben her zaman Kürd’ler adına mücadele eden Kürd, örgüt ve kişilerin düşmanlarını doğru tanımalarını ve rahmetli Qazı Muhammed’in vasiyetinde olduğu gibi, hiçbir koşulda Kürdistan’ı sömürgeleştirenlere güvenilmemesini ve onlara bel bağlanmaması taraftarı olmuşumdur ve bu konuda ki hassasiyetimi bugüne kadar asla elden bırakmadım.
Benim Kürd’ler adına mücadele ettiğim iddiasında olan Apoculara yönelik eleştirilerim, Suriye de Beşar Esad’a yakınlığı, Türkiye’de Kemalist sola güvenmesi, bir takım istihbaratçılarla olan teması ve İran mollalarıyla birtakım ilişkilerden dolayıdır. Ben bilinen adıyla DDK’denin bir kadrosu olmama rağmen, diğer Kürdistani parti ve örgütlerin güvenilir kadrolarıyla dostluk temelinde ki ilişkilerimi hiçbir zaman kesmedim. Dolayısıyla Kürdistani mücadelenin koşullarının çok ağır olduğunu bildiğim için, daima ve en zor koşullarda Kürdlerin birliğini savundum. Cezaevi yıllarımda buna inandığım için Özgürlük Yolunda yargılandım ve bu örgütün adına ilk siyasi savunmayı da ben yaptım, çünkü onları dost olarak görüyordum. Özgürlük Yolunda ki kadro düzeyinde birçok kişinin savrulmasına rağmen onların dik duran kadrolarıyla dostluğum ve arkadaşlığım bugüne kadar sürmektedir.
Dolayısıyla Kürd halkına hizmet ettikleri müddetçe, benim için dik duran tüm örgüt mensubu ve partililere özel bir saygım olmuştur. Yeter ki mazlum Kürd halkının onurlu mücadelesinde samimi, fedakâr ve cesaretleriyle hizmet edilsin, elbette ki her bir yurtsever gibi benim de savunduğum ilke ve prensipler vardır, ancak samimi bulduğum kişi ve kişilerle Kürd ve Kürdistani mücadelede birlikte olmaktan büyük bir gurur duymaktayım. Yazılarım ve siyasi sohbetlerimde birçokları beni sert ve kırıcı bulabilirler, ama bilmelidirler ki ben coğrafyasına ve halkına aşık birisiyim dolayısıyla her aşık insan birazda delidir. Beni de lütfen bu yönümle kabul etsinler, ben elli dört yılık siyasi yaşamımda makam, mevki, m.vekilliği Bld. Başkanlığı peşinden koşmadım, ayrıca buna da ihtiyacım yok bölgemizde ki tüm yurtseverler bilirler ki, ailemizin ve aşiretimizin her seçim döneminde kendi oylarıyla bir M.vekilliği ve Ağrı’da iki ilçede Bld. Başkanlığı alacak gücü ve saygınlığı vardır.
Gelinen bu noktada ben Kürd’lere geçmişte olduğu gibi karşılıksız ve seve seve hizmetkârlık yapmaktan büyük bir onur duymaktayım, ama içimde ki ukdeyi sorarsanız en büyük hasret ve özlemim Kürdlerin siyasi birliğini görmektir. Herkes beni Barzani’ci ya da KDP’li olarak bilir, oysa ben ne Barzani’ci ne de KDP’liyim ancak ailemizin Barzani’lerle dostluğu 1946’dan bu yana sürmektedir. Ben Kürd bir babadan Fars bir anadan dünyaya gelmiş bir Kürdistan evladı ve ona aşk ile bağlı birisi olarak bilinirim, lütfen Kürdler beni böyle tanısın ister eleştirsinler, isterse takdir etsinler ama bana onun veya bunun adamı denilmesin. Beni bir Kürdistani olarak düşünüp yazdıklarımı ve söylediklerimi buna göre değerlendirsinler.
Yaşım yetmiş üçe dayandı, bu can bu tende oldukça mücadeleye ödünsüz devam edeceğim
ME ROJA ROJ MILLETE KURDRA GOTUBU EV SERİ EV OĞURE
Bu vesileyle 28 Mayıs 2023 seçimlerinde Kürd seçmenlerine seslenerek diyorum ki;
Kürd düşmanlığı konusunda giderek biri diğerine benzeyen ırkçı sistem partileri için asla sandık başına gitmeyin ve oylarınızı kullanmayın. Dolayısıyla sistem partilerinin Kürdleri yok etme projesine destek olmayarak bu vebale ortak olmayınız.
M. Hüseyin TAYSUN
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.