Güney Kürdistan toprakları üzerinde kara bulutların dolaştığı bu döneme ve yine Kürd siyasi çevrelerinde yoğun tartışmalara neden olan son gelişmelere baktığımızda mevcut olumsuz havayı dağıtmanın yine biz Kürdlerin görevi olduğunu unutmayalım. Kürdistan topraklarını özgürleştirmek ve Kürd halkını özlemini çektiği onurlu yaşama kavuşturmak başta Kürd Ulusal Davasına inanmış ve bu alanda mücadele eden siyasi parti ve örgütlerin görevi olduğu gibi bu amaca ulaşmak için tek tek namuslu, yurtsever her Kürd insanımızın da katkılarına büyük ihtiyaç duymaktadırlar.
Unutmayalım ki Güney Kürdistan’ daki mevcut statü ve kazanımlar, yaklaşık bir asırdan bu yana 4 sömürgeci devletin Kürdlere yönelik zorbalık ve ahlak dışı red, inkar ve asimilasyon siyasetlerine karşı yapılan kahramanca mücadelenin ve yüz binlerce insanımızın şehadeti sonucu elde edilmiş kazanımlardır. Bu anlamda Güney Kürdistan’ daki gözümüzün nuru gibi değerli özgür vatan parçasının aynı zamanda devletleşmeye yönelik çabaları bizler açısından oldukça önemli ve anlamlıdır.
Yine unutmayalım ki Kürdistan’ ı kendi aralarında paylaşmış olan sömürgeci İran, Türkiye, Irak ve Suriye devletleri Güney Kürdistan Federal Yapısını ve Rojava’ daki Kürdlerin kendi aralarındaki birlik çalışmalarını hiçbir şekilde içlerine sindirememektedirler. Sömürgeci devletler bir taraftan Kürdistan topraklarını yeniden işgal etmeye çalışırken diğer taraftan içimizdeki omurgasız ve vizyonsuz bazı örgüt ve çevreleri bir takım menfaatler karşılığında Kürd halkına karşı kullanmakta ve onları ihanete zorlamaktadırlar. Bu düşmanca emellerini hayata geçirmek için sürekli fırsat kollayan sömürgeci güçler Güney Kürdistan Federe Yapısına birçok alanda tuzak kurmaktadırlar.
Güney yönetimi DAİŞ ile mücadele, petrol fiyatlarının düşmesi, Corona virüsün ortaya çıkması ve Irak merkezi hükümetinin anlaşmalara dayalı olan Kürdlerin ekonomik payına ambargo koymasıyla beraber ciddi sıkıntılarla yüz yüze kalmıştır. Dolayısı bu gelişmeler IŞİD ile savaştan henüz çıkmış olan Güney’ de hem hükümetin hem de orada yaşayan halkımızın ekonomik şartlarını oldukça zorlamıştır. Maaşını alamayan memurlar açlıkla karşı karşıya kalmış, halkımızın hayat şartları giderek ağırlaşmıştır.
Bahsi geçen bu süreçler Güney’ deki halkımızın mevcut yönetime yönelik haklı ve meşru tepkisini göstermesine sebep olurken kendisine Kürdüm diyen bir takım İran güdümlü çevreler de haklı taleplerde bulunan ve sokağa inen mazlum halkımızın arasına sızarak olayları provoke etmiş, Kürd’ ün Kürd’ e mermi sıkmasına, bazı kurumların ateşe verilmesine ve Peşmergelerin şehit edilmesine sebep olmuşlardır. Kürdistan’ da tam da böylesi olayların çıkması için bir takım taşeron örgüt ve kişileri devreye sokup kullanan düşmanlarımız ise tabiri caizse karınlarına yağ sürerek olayları büyük bir keyifle izlemektedirler.
ŞİMDİ TÜM KÜRD SİYASİ ÇEVRELERİNE SORUYORUZ:
Haşdi Şabi çetelerinin Şengal’ e gitmesi, Irak yönetiminin Kürdlerin meşru haklarına el koyması, PKK’ nin petrol boru hatlarını patlatması, Peşmerge mevzilerine saldırması, Irak başbakanı Kazımi’ nin Ankara ziyareti, İran Kudüs Güçleri komutanının Bağdat’ ı ziyareti, TC Devletinin her geçen gün Rojava’ ya yığınak yapması vb. hadiselerin tamamı birer tesadüf müdür?
Ayrıca 4 bin yıllık Acem Devleti, Bin yıllık Türk Devleti ve 300 milyonluk Arap Dünyası ile mücadele etmek ve onlara karşı direnmek Kürdler açısından kolay bir iş midir?
Peki, Güney Kürdistan’ da iş başında olan KDP, YNK, GORAN partilerinin hiç mi bir eksikleri ve günahları yoktur? Sorusuna verilecek yanıt elbette ki hayır olacaktır. Onların da rüşvetin, iltimasın, yolsuzlukların önünü almamaları ve en önemlisi KDP, YNK parti Peşmergelerini ulusal bir merkezi orduya dönüştürmemeleri büyük eksiklikler ve yanlışardır. Ayrıca Güney’ deki her partinin sömürgeci devletlere yönelik şaibeli bir takım ilişkilere girmelerinin yurtsever tüm Kürd çevrelerini ve kişilerini rahatsız ettiğini belirtirken böylesi ilişkilerde daha dikkatli olunması gerektiğine de inanmaktayız.
Ancak bütün bu eleştiri ve önerilerimizin yanında 17 yıllık yarı bağımsız bir yapının Kürd halkının devletleşme süreci ve savaşımında uzun bir süre olmadığını ve zaman içerisinde eksik ve yanlışları birlikte omuzlayıp çözmemizin tarihi ve milli bir görev olduğunu bilmemiz gerektiğine inanıyoruz. Umuyor ve temenni ediyoruz ki önümüzdeki günleri bir bütün olarak büyük bir sorumluluk içerisinde ve kardeşlik duygularıyla birlikte örgütleyip inşa ederiz.
Kürdler bu kritik ve kaotik süreçleri şayet doğru yönetemez durumu düşerlerse 50 milyon halkımızla birlikte tüm siyasi örgüt ve aktörlerin de kaybetmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu konuda, yani kaybetme konusunda Kürd siyasi çevreleri örnek arıyorlarsa Kerkük ve Afrin’ de yaşananlara bakmaları düşmanlarımızın bunlarla da yetinmeyip Şengal’ de, Ayn İsa’ da yaptıklarına bakmaları ibret alma açısından oldukça önemlidir.
Sonuç olarak bir kez daha soruyoruz: bir birinize üstünlük sağlamak uğruna daha ne kadar Kürd gencini feda edeceksiniz? Ayrıca özellikle bir kısım Kuzeyli siyasetçilere sormak istiyor ve ciddi bir çağrıda bulunuyoruz: Kürd Halkı ölümlere mahkûm edilirken sizler arada geçinmek ve seçilmek için Kandil baronlarını küstürmemek üzere daha ne kadar ikili oynamaya devam edeceksiniz?
Her Kürd siyasetçisi ve özellikle kadrolar bilmelidir ki yüz yılların devletleri büyük bölünme, sarsıntı ve krizler yaşarken Güney Kürdistan’ daki devlet yapılanması için 17 yıl oldukça kısa bir zamandır ve bu anlamda yolumuz uzun, yükümüz de oldukça ağırdır.
Saygılarımla
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.