Toprakları işgal altında tutularak dili, kültürü ve kimliği inkar edilen kadim Kürd halkının sömürgecilerin zulmünden kurtarılarak özgür ve onurlu bir yaşama kavuşmasının yegane yolu milli demokratik bir anlayışla donanmış her türlü kişisel, ailesel ve örgütsel çıkarlardan arınabilmiş yurtsever siyasi kadroların bir araya gelerek doğru bir strateji ve sağlam bir program çerçevesinde birlikte mücadele vermesiyle mümkün olacaktır.
Esasen atalarımız bu anlattıklarımızı bir cümleye sığdırarak en doğru bir biçimde formüle etmişlerdir: Agılê Sivik Nekarê Barê Giran Hilgirê. (Türkçesi: Aklı hafif olanlar ağır yükleri kaldıramazlar.)
Ancak ne yazık ki özellikle 12 Eylül 1980 faşist darbesinden sonra Kürd siyasetindeki büyük dağılma ve savrulmadan sonra Kuzey Parçasındaki Kürd Ulusal Mücadelesi düşmanların derin mahfillerinde yetiştirilmiş ve Kemalist sol sapkınların da içinde bulunduğu ellere teslim edilerek Kürd Milli Demokratik Çizgisindeki kadro ve örgütler tasfiye edilmiş sömürgecilerin emir ve direktifleri doğrultusunda bir siyaset tarzı ortaya konularak Kürd halkına çok ağır bedeller ödetilmiştir.
Dört ayrı parçaya bölünmüş Kürdistan coğrafyasında hemen her gün farklı ve çok ciddi olayların cereyan etmesine karşılık ülkemizdeki gelişmelere adeta ilgisiz kalan ya da üzerlerine düşen görevleri layıkıyla yerine getirmeyen Kuzey Kürdistanlı bazı örgüt ve partilerin ne hikmetse Türkiye’de TC Devleti’nin kaide ve kurallarını belirlediği seçimlere büyük ilgi ve heyecanla bakmaları ve kendilerini bu alanda pazarlayacak ilişkilere girmeleri oldukça üzüntü verici, şaşırtıcı ve manidar bir tutumdur.
Son yıllarda kendilerini ve etkileyebildikleri çevreleri AKP ve Erdoğan düşmanlığına kilitlemiş bu kifayetsiz örgüt ve partilerin milli demokratik bir anlayışı Kürd halkı arasında yaygınlaştıracaklarına ırkçı şoven anlayışın ürünü olan ve TC Devleti’nin kurucu değerlerinden ısrarla vazgeçmeyen Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinden Kürdistan’daki faili meçhul (belli) cinayetlerin sorumlusu Akşener’in İYİ Partisi’nden Kürdlerin kangrenleşmiş sorunlarının çözümüne yönelik umut bağlayarak neler beklediklerini doğrusu çok merak etmekteyiz.
Diğer taraftan kendilerini sol sosyalist ittifak olarak tanımlayan ve de HDP’nin başını çektiği çevrelerin geçmiş 35-40 yılda ortaya koydukları Türkiyeci, Entegrasyoncu ve şiddeti esas alan siyasetlerinde yaptıkları hangi olumlu değişikliklerle Kürd seçmeninin karşısına çıkarak yeniden destek isteyeceklerini doğrusu çok merak etmekteyiz. Kürdistani milli demokratik çizgide siyaset yapan çevrelere düşmanlık ederek Kürdler arası birliğin önünde büyük engel olan PKK-HDP kendi mahallesinde muhtar bile seçilemeyecek itibarsız Kemalist Türk solcularından daha kaç kişiyi mazlum ve mağdur Kürd seçmenlerinin oylarıyla ırkçı şoven Türkiye Parlamentosu’na taşımayı planlamaktadırlar.
Yaklaşık 40 yıl öncesinden TC Devleti’nin derin güçleri tarafından uğursuz bir proje olarak Kürd halkının ve Kürdistani siyasetin başına bela edilen ve Kürd milli güçlerin tasfiyesi görevini üstlenmiş ve geçen 40 yıl zarfında Kürd halkına acı, yoksulluk ve sürgünlerden başka olumlu hiçbir katkısı olmayan PKK-HDP çevreleriyle üç beş milletvekili kapabilme hesapları yaparak flört eden aklı evvel uyanık bazı siyasetçilere doğrusu ne söylenmesi gerekiyor onu da namuslu halkımızın takdirine ve vicdanına bırakalım.
Geçen 40 yıl boyunca Apoculara ve onların legal temsilcilerine söylemediklerini bırakmayan bu siyaset bezirgânları ve yine bu ucuz işportacı siyaset tarzıyla yarınlarda yurtsever Kürd halkının karşısına hangi yüzle çıkacaklarını gerçekten çok merak etmekteyiz. Bu ve benzeri siyaset tacirlerine buradan seslenmek istiyoruz: Mazlum bir milletin adına siyaset yapanların cesur, ilkeli her şeyden evvel tutarlı ve namuslu olmaları gerekmiyor mu? Ve yine diyoruz ki ya göründüğünüz gibi olun ya da Kürd halkını aptal yerine koymayın. Sebebine gelince Kürd halkının özgürlük ve onur mücadelesi sizlerin küçük ve tenezülcü hesaplarınızla kıyaslanmayacak ölçülerde büyük, önemli ve bir o kadar da mukaddestir.
Yaşadığımız evrende devletlerin, milletlerin ve bir bütünen insanlığın siyasiler tarafından yönetildiği gerçeğinden hareket ederek Kürd halkının da namuslu, kararlı ve cesur siyasetçilerin omuzlarında ve onların ortaya koyduğu mücadeleyle özgürlüğüne ve insanca yaşamaya kavuşabileceği inancında ısrar etmek gerekmiyor mu? İçinde bulunduğumuz süreç oldukça hassas ve kendi çıkar ve beklentilerine mahkum olan sözde siyasetçilerden kurtulma zamanıdır. Bilinmelidir ki bu kapasitesiz siyaset cambazlarına rağmen Kürd halkının bağrında kendi halkının özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini verecek ve Kürdistan aşkıyla yanıp tutuşan on binlerce cesur evladı uygun bir zemin ve sağlam bir öncülüğü gözetmektedir.
Dolayısıyla umut inanmakta ve yine umut mazlum Kürd halkının özgürlük mücadelesine iman etmiş kadrolardadır. Alemin kapısında köle olmaktansa Kürd halkına hizmetkar olmak her yurtsever bireyin hayali ve görevi olmalıdır. Kendi içinde birlik olamayanların ve kendi öz gücüne inanmayanların özgürlük ve kurtuluş mücadelesinin başarı şansı da kesinlikle olmayacaktır.
Saygılarımla..
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.