Uzun yıllardan beri ülkesini terk ederek Yunanistan'da sürgünde yaşamakta olan sevgili hemşehrim Cemil Turan'ın beni olukça fazla duygulandıran bir yazısını okudum. Sevgili Cemil Turan yazısında diyor ki 'Devleti olmayan halkların millet olma şansı da yoktur’. Dolayısıyla Cemil Turan'ın bu anlamlı düşüncesine katılmamak elbette ki mümkün değildir. Hayatını Kürt ve Kürdistan mücadelesine adamış ve bu konuda birçok kitap yazmış ve yine bulunduğu ülkede Kürdistani mücadeleye önemli hizmetler yapmakta olan bu kardeşimi can-ı gönülden kutluyor ve kendisine uzun ve sağlıklı bir ömür diliyorum.
Asıl konumuza dönecek olursak içinde yaşamakta olduğumuz bu evrende nüfusu 50 ile 100000 civarında olan onlarca milletin devlet sahibi olmasına karşılık Kürt nüfusunun 60 milyona ulaştığı günümüzde Kürt halkının hala özgür bir vatana ve bağımsız bir devlete sahip olmaması biz Kürtler adına hem büyük bir eksikliği hem de utanılması gereken acı bir durumu ifade etmektedir.
Kürd halkına ait tarihi incelediğimizde Ahmede Xane ve birkaç istisna önemli şahsiyetler dışında Kürd ulusal mücadelesini önceleyen ve bu uğurda kendi halkına layıkıyla hizmet eden Kürd,aydın ,entelektüel ve din alimlerine çok az rastlandığını görürüz. Sömürgecilere karşı savaş cephelerinde yüzbinlerce evladını kahramanca şehit vermiş Kürd halkı kendi milli davasında birçok Kürd,aydın,entelektüel ve din alimlerini kendi saflarında ve yanlarında yeteri kadar görememişlerdir. Sebebine gelince Kürdistan'ı sömürgeleştirerek Kürd halkını köleleştiren egemen güçler kendi milli davasına yeterince odaklanamamış Kürd,aydın,entellektüel ve alimlerinin var olan birikimlerini ya İslamcı- ümmetçi amaçlar ya da sol - ideolojik hesapları adına sinsice kullanarak bu birikimli Kürd şahsiyetlerini Kürd halkının özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinden uzak tutmayı becerebilmiştir.
Geldiğimiz bu aşamada sömürgecilere karşı askeri mücadelede yiğitliğini ve yenilmezliğini ortaya koymuş olan kahraman peşmerge ve gerillaların yanında oldukça ciddi bir birikim ve potansiyele sahip Kürd,aydın,entelektüel ve din alimlerinin artık kendi halkının özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinde hiçbir tereddüte kapılmadan ve her türlü şahsi ve ailevi hesap yapmadan kendi milli davasını sahiplenerek tüm bilgi,birikim,enerji ve ilişkilerini mazlum Kürd halkını onur ve özgürlük mücadelisine katarak adeta milli bir seferberlik ruhuyla hareket etmeleri gerekmektedir.
Dünyada ve bölgemizde yaşanmakta olan değişim ve gelişmeler 60 milyonluk nüfusu ve dinamik insanlarıyla dünyaya hükmeden küresel güçlerin ve kurumların oldukça fazla dikkatini çekmekte Kürdlerin yaşadığı coğrafyada zenginlikler nedeniyle de bu çevrelerin iştahını ziyadesiyle kabartmaktadır. Küresel güçlerin bir ve ikinci paylaşım savaşları sonrasında Kürdlere yaptıkları haksızlıklar nedeniyle büyük pişmanlıklar yaşadıkları ve özellikle Orta Doğu ve Yakın Doğu'yu yeniden dizayn etmeye çalıştıkları bu süreçte Kürtlere önemli imkân ve fırsatlar sağlamaktadır. Küresel güçlerin bu dönemde yaşadıkları en büyük tereddüt Kürd siyasi çevrelerinin bütünlüklü hareket etmemesi ve kendi içlerinde yaşadıkları gerginlik ve kavgalardır. Bundan dolayı Kürd siyasi çevrelerinin en fazla dikkat etmeleri gereken konu, kendi aralarındaki tüm ayrılıklara rağmen Kürd milli demokratik mücadele zemininde topyekûn birlikte bir tutum ve stratejiyi harekete geçirmek olmalıdır.
Böylesine büyük fırsatların ortaya çıktığı bu süreçte Kürd halkının haklı ve meşru mücadelesinde fırsatları doğru kullanarak yeni bir seferberlik ruhunu yaratılmasında elbette ki en büyük görev Kürd,aydın,entelektüel kanaat önderlerine ve aktif siyaset yapan parti,örgüt ve şahsiyetlere düşmektedir. Silahlı mücadele ve şiddet yöntemlerinin giderek özelliğini kaybettiği bu süreçte en önemli görev var olan ayrılıklarına rağmen milli güçleri Kürd özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinde kardeşçe beraber hareket ederek biraya gelmelerini sağlamak olacaktır. Böylesi bir güç ve iş birliği sonucunda görülecektir ki Orta Doğu ve Yakın Doğu üzerinde büyük hesaplar yapan küresel güçlerin Kürdlere olan ilgi ve yardımlar giderek artacak ve böylece Kürtlerin hakkı olan özgürlük ve bağımsızlık mücadelesine tüm dünya milletlerinin ilgisi ve dayanışması istenilen seviyeye ulaşacaktır.
Halkların milli demokratik mücadelesi o halka ait tüm sınıf, katman ve kesimlerin ortak sorunu olduğu için ve kurtuluş herkesi ilgilendirdiğinden dolayı herhangi bir kesim veya kategorinin bu onurlu mücadelenin dışında kalması söz konusu bile olmamalıdır. Burada öncelemesi gereken Kürt halkını kendi milli davasını sahiplenmesi doğrultusunda örgütlemek ve hainler hariç kimseyi dışlamadan Kürt milli damarını yükseltmektir. Sonuç olarak umuyor ve temenni ediyoruz ki Kürtler açısından büyük fırsatlara gebe bu süreç akılcı, samimi ve cesur bir biçimde değerlendirilir, dolayısıyla köle yaşamına mecbur bırakılmış bu onurlu halk en kısa zamanda özgürlük ve bağımsızlığa gidecek bir mücadeleyi aklı selim çevrelerin kardeşlik ruhu ve el birliği ile ileriye taşınır.
Saygılarımla,
M. Hüseyin TAYSUN
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.