Ortadoğu’ da oldukça sıcak askeri ve siyasi gelişmelerin yaşandığı bu karmaşık süreçte gerek dünya devletlerinin ve gerekse bölgedeki sömürgeci ülkelerin Kürd sorununu geçmişteki gibi görmezden gelme veya zorla bastırma şansı yoktur.
Sebebine gelince:
Birincisi, bölgenin en kadim halklarından olan ve günümüzde yaklaşık 50 milyonluk bir nüfusa sahip Kürdler 200 yıla yakın bir süredir kendi topraklarını ve halkını özgürleştirmek üzere meşru ve haklı bir mücadeleyi büyük bedeller ödeyerek ısrarla sürdürmektedirler. Bu anlamda zalimlerin ve işgalcilerin Kürdleri köle gibi kullanabilmesinin şartları ortadan kalkmıştır.
İkincisi, Kürdler kendi topraklarında milli devletlerini kurmak ve yine bu topraklar üzerinde yaşayan Asuri, Keldani, Ermeni, Arap ve Türkmenler olmak üzere diğer azınlıklarla birlikte dost ve iyi komşuluk ilişkileri içerisinde yaşayabilmenin koşullarını yaratmak üzere ciddi bir savaşım vermektedirler.
Dolayısı ile bilinmelidir ki başta 50 milyon nüfusa sahip olan Kürd halkı olmak üzere yukarıda bahsi geçen diğer azınlık topluluklar millet ve insan olmaktan kaynaklı haklarını talep etmektedirler. Bu sebeplerden dolayı bahsi geçen halklar meşru haklarına kavuşmadan üzerinde yaşadığımız Ortadoğu coğrafyasına barış, huzur ve istikrarın gelmesi asla mümkün olmayacaktır.
Mevcut olaylara böylesi gerçeklikler temelinde baktığımızda dünyaya hakim güçlerin kendi ekonomik çıkarları uğruna seyirci kaldıkları ve başını Türkiye ve İran’ ın çektiği sömürgeci dört devletin bir konsensüs çerçevesinde PKK örgütünü ve onun eylemlerini gerekçe göstererek Güney Kürdistan ve Rojava topraklarına yönelik işgal ve Kürdleri bir bütünen imha hareketinin hiçbir devlet, kurum ve örgüt tarafından savunulabilecek bir yanı yoktur.
Türkiye ve İran devletlerinin haftalardır Kürdistan topraklarına yaptıkları operasyon ve saldırıların temelinde asıl amaç Kürdlere yönelik bir imha, ilhak ve işgal hareketidir. Dolayısı ile ciddi bir insanlık suçu olan bu operasyonlara tüm demokratik devletlerin ve sivil örgütlerin şiddetle karşı çıkması zorunlu bir insanlık görevidir.
Ayrıca başta dört parçadaki Kürd siyasi yapıları olmak üzere kendisine Kürdüm diyen her bir insan bu işgal ve zulüm operasyonlarına karşı mutlaka bir pozisyon almalı, özellikle de Güney Kürdistan bölge devletinin yanında durmalıdırlar.
Elbette ki bu son süreçte Türkiye ve İran işgalcilerinin böylesine ortak bir saldırgan tutum almaları tesadüfi değildir. Bu saldırganlığın ve gemi azıya almanın birçok sebebi vardır. Ancak en büyük sebep son zamanlarda Rojava örneğinde olduğu gibi Kürdler arası birlik çabalarının giderek meyvelerini veriyor olmasıdır.
Başta ABD ve Fransa devletleri olmak üzere Sayın Mesud BARZANİ’ nin Rojavada’ ki Kürd siyasi yapılarını yakınlaştırmadaki emek ve gayretleri son derece anlamlı ve önemlidir. Yine bu birlikte, Kandildeki bazı unsurlara rağmen ciddi bir kararlılık ve samimiyet sahibi olan Sayın Mazlum KOBANİ ve arkadaşlarının emeği son derece büyük ve anlamlıdır. Tüm Kürd siyasi yapıları ve dünyanın neresinde olursa olsun her bir Kürd ferdi bilmelidir ki Kürdlerin ve Kürdistan’ ın özgürleşmesinin yegâne anahtarı Kürdlerin birliğindedir. Ayrıca işgalcilerin ve Kürdleri tarih sahnesinden silmek isteyenlerin ise tek ve tartışılmaz panzehri Kürdlerin kendi arasındaki birliği ve kardeşliği olacaktır.
Bu anlamda Rojavada’ ki birlik çalışmalarının tüm Kürdler tarafından titizlikle takip edilerek bu çalışmalara katkı sunulması her bir Kürd için kutsal bir görev ve sorumlu bir davranış olmalıdır. Düşmanlarımızın hiç mi hiç boş durmadığı ve Kürdler arası birliğin dağılması için her türden sinsi ve alçakça planlar geliştirdiği bu kritik süreçte özellikle YNK içerisinde birkaç dolar ve bir miktar petrol için kendini pazarlayan Mam Celal artıkları büyük bir ciddiyetle takip edilmeli ve onlara Kürde ve Kürdistan’ a yeni ihanetler yapma fırsatı kesinlikle verilmemelidir. Bu ihanetçi ve alçak kliğin her koşulda önü kesilmeli ve kendilerine yakışacak dersler mutlaka verilmelidir.
İşte yukarıda bu yazıya sığdırmaya çalıştığım mücadele biçiminin adı Kürdlerin özgürlük ve barış için direnmekten başka çaresi var mıdır sözünde ifadesini bulmaktadır.
Saygılarımla
M. Hüseyin TAYSUN
12/07/2020 İST.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.