Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç yıllarında Amasya, Sivas ve Erzurum Kongrelerinde Kürd Halkı’nın temsilcilerine ve Anadolu’nun yoksul insanlarına büyük ve parlak vaatlerde bulunan Mustafa Kemal ve ekibi on binlerce insanın hayatına mal olan bu mücadeleden başarıyla çıktıktan sonra başta Kürd Halkı olmak üzere Anadolu’nun yoksul halklarına vermiş oldukları söz ve vaatlerin tamamını unutarak yeni kurulan Cumhuriyetin askeri ve sivil yönetim kadrolarının tamamını kendisine yakın Balkan göçmenlerinden oluşturmuş, ayrıca memleketin en verimli topraklarını ve ticari getirisi yüksek işlerini de yine Balkan ve Kafkas devşirmelerinin emrine sunmuştur. Mustafa Kemal ve ekibi aynı dönemlerde büyük bedeller ödemiş olan bu kadim toprakların gerçek sahiplerine ise adeta sırtını dönerek onları yoksulluk ve perişanlıklarıyla baş başa bırakmıştır.
Bütün bu yaptıklarıyla da yetinmeyen Mustafa Kemal ve İttihatçı ekibi Kürdleri talep ettikleri meşru isteklerinden dolayı vatan haini ilan ederek ve Kürd Halkı’ nın o günkü temsilcilerini farklı entrikalarla etkisiz kılarak, Şex Said, Ağrı ve Dersim’deki hak arayışı ve direnişlerini büyük bir askeri güç kullanarak kanla bastırmıştır. Aynı dönemlerde işgalcilerden kurtarılan topraklarda Kürdlere ortak vatan, birlikte yönetim ve eşit koşullarda kendi kimliğiyle yaşam sözlerinin tamamı unutulduğu gibi bunların tam aksine Lozan’da bir takım Kürd işbirlikçilerini de kullanarak en büyük kazık atılmış ve Kürdler böylece tümden red ve inkâr edilerek statüsüz bırakılmıştır. Daha sonraları Atatürk’ün kurduğu CHP’den farklı görüşlere sahip olduğunu iddia eden Demokrat Parti, Adalet Partisi ve AK Parti iktidar olmuşsa da devlette her zaman tartışmasız bir biçimde muktedir anlayış ırkçı, şoven Kemalist anlayış olmuştur.
Dünyadaki değişen koşullar ve Kürd Halkının ısrarlı hak mücadelesi Türkiye’deki Kemalist rejimi sıkıntıya sokmuşsa da Kemalist sistem her seferinde vitrin tazeleyerek ve sözde reform vaatleriyle, başta Kürd Halkının talepleri olmak üzere yoksul Anadolu insanlarının isteklerini sulandırarak geçiştirmenin yolunu ve yöntemini bulmuş ve yine her seferinde bahsi geçen çevreler kandırılmıştır. Değişen dünya ve bölge şartlarında Kürd Halkının haklı ve meşru taleplerine cevap olmak istemeyen ve mazlum Kürd Halkının haklı mücadelesini kullandıkları tüm vahşi uygulamalara rağmen bastıramayan sömürgeci sistem büyük bir tıkanma ve izolasyonu yaşadığı, mevcut kaotik dönemi aşmak üzere Mustafa Kemal’in kurduğu ve Kılıçdaroğlu’nun yönettiği CHP’yi yeniden cilalayarak Kürdlerin kurtarıcısı rolüne soyundurduğu bu süreçte Kürdleri temsil iddiasındaki siyasi parti ve kadroların oldukça dikkatli davranarak CHP’nin Kürd kanaat önderlerine yönelik kandırma girişimlerini mutlaka boşa çıkarmaları gerekmektedir.
Kürdleri Lozan’da statüsüz bırakan, Şex Said, Ağrı, Zilan ve Dersim’de Kürdlerin meşru ve haklı taleplerini kanla bastıran Kemalist anlayışa Kürdistan’da yeniden örgütlenme fırsatı yaratmanın yüzbinlerce masum Kürdün kanına ve çektikleri acıya ihanet anlamına geleceği asla akıllardan çıkarılmamalıdır.
KÜRD SİYASETİ VE YURTSEVER KADROLAR NE YAPMALI?
Evvelemirde ilhamını ve gıdasını Cumhuriyetin kurucu değerlerinden alan mevcut sömürgeci sistem partilerinin hiçbirinin Kürd Ulusal Demokratik taleplerini karşılama konusunda bir programa ve samimiyete sahip olmadığının ve ayrıca mevcut sistem partilerinin etkisiz birkaç kadrosu dışında bu meselenin çözümüne yönelik bir niyet taşımadıklarının bilinciyle hareket ederek Kürd Ulusal Demokratik Mücadelesini şiar edinmiş milli özelliklere sahip Kürd parti, örgüt ve kadroları her türlü kompleks, kapris ve küçük hesaplardan arınarak mümkünse tek çatı altında; değilse milli bir ruha sahip kapsayıcı ve dayanışmacı bir anlayışla, güçlü bir çıkış yaparak mevcut sistem partilerine kendi coğrafyasında alternatif olmalıdırlar.
Sözün özcesi sistem partilerinin hemen hepsi tekçi, Türkçü ve ırkçı bir mayaya sahiptirler. Bu günkü iktidarın alternatifi CHP ve benzeri partiler olmadığı gibi Kürd meselesinin çözümünün yegâne adresi de yine Kürdler olmalıdır. Bütün bu gerçeklikler göz önüne alınarak yanlış politikaları nedeniyle büyük itibar kaybeden Apocu hareketin dışında ve milli bir çizgide siyaset yaptığını iddia eden tüm Kürdistani parti ve örgütlerin zaman kaybetmeden özellikle de Kürdistan Özgürlük Partisi’nin -PAK’ın- son dönemde oldukça samimi ve makul çağrısını da dikkate alarak asgari müştereklerin tartışılabileceği bir platformu yaratmak suretiyle mevcut süreci değerlendirebilecek esaslı bir yol haritası oluşturmaları ve böylece Kürd Halkının haklı istek ve taleplerini olabildiğince yüksek sesle ilgili çevrelere ulaştırmanın yol ve yöntemlerini tespit etmeleri gerekmektedir. Aksi durum ise genel anlamda Kürdlere kaybettireceği gibi bölük pörçük ve güçsüz bir durumda olan Kürd siyasi çevrelerinin giderek daha da küçülmesine neden olacaktır.
Saygılarımla
M. Hüseyin TAYSUN
19/01/2021 İSTANBUL
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.