Kürdistan’ın Kuzeyinde yaşayan Kürd insanlarından almış olduğu büyük destekle, oldukça ciddi bir güce ulaşmış olan PKK/HDP çevrelerinin yıllardan beri uygulamış oldukları güdümlü, omurgasız ve yanlış siyasetleri sonucun da, Türk sömürgecilerin eline vermiş oldukları bahanelerle, bölgemiz adeta yeni bir işgale uğramış ve bölgede yaşayan mazlum Kürd halkına emsaline az rastlanır zorbalık ve vahşet yaşatılmaktadır.
Halkımızın, ulusal hak ve özgürlük talep ve beklentilerine karşılık PKK ve HDP’nin hangi amaç ve sonuca hizmet ettiği bilinmeyen hendek ve barikat eylemleriyle, bölge halkını sömürgeci militarist güçlerin hedefi durumuna getiren ve savaşı Kürd halkının yaşadığı sokaklara ve hatta evlerinin içine kadar taşıyan, bu yanlış siyaset anlayışını bulunmaz bir fırsata dönüştüren TC Devletinin militarist güçleri, bahsi geçen Kürd şehirlerini, kasabalarını ve mahallelerini adeta yeniden işgal ederek, tankları, topları ve benzeri ağır savaş araçlarıyla, Kürd’lerin yaşam alanlarını harabeye/viraneye dönüştürerek, bu yerleşim birimlerini boşalttırarak halkımızın sürgün yollarına düşmelerine ve hayatın kendilerine zehir edilmesine sebep olmuştur.
Yaşanılan tüm bu vahşet ve acılara rağmen, kendi yetmezlikleri nedeniyle sömürgecilere adeta davetiye çıkaran PKK/HDP siyaseti, içerisine düşmüş oldukları yanlışlarını sorgulamak yerine ve yine halkımızın içerisine düşürüldüğü kaotik duruma çare aramak şöyle dursun, isimlerine alfabenin harflerinin yetmediği kendine bağlı bazı örgütler vasıtasıyla, ısrarla sonucu felaket olacağı önceden belli direniş çağrılarıyla geride kalan Kürd gençlerinin bu ceberut devlete karşı savaşmak üzere ölüme davet etmelerini aklı selimle izah edebilmek mümkün değildir.
Oysa geldiğimiz noktada, sözde enternasyonalizmi ve halkların kardeşliğini kendine şiar edinerek, mezardaki marjinal Türk solunu yeniden diriltmeyi kutsal bir görev edinmiş olan PKK/HDP siyasetinin, bu çok kıymetli ve vazgeçilmez dostlarıyla yaşanan bu vahşi süreç üzerinden gerçek anlamda hesaplaşması gerekmez mi? Gördüğümüz kadarıyla, Kürdistan’da var olan tüm milli ve yurtsever güçleri hain ilan etmiş ve komşu kapısında medet arayan bu yanlış ve sekter anlayışın, ne Türkiye’de ne de dünyada herhangi bir karşılığı olmadığı görülmektedir. Tam aksine toz kondurmadıkları bu değerli dostları TC militarist güçlerinin, Kürdistan’da halkımıza uyguladığı alçakça vahşetini, türbinlerden maç seyreder gibi bir tutum içerinde keyifle izledikleri ne yazık ki gizlenemeyecek kadar açık ve ortadadır.
Şimdi buradan yüreği yanan bir Kürd olarak sormak istiyorum!
Kürd ve Kürdistan meselesini sömürgeci rejim sorunu olarak düşünmek yerine, PKK/HDP’li dostları vasıtasıyla iktidar sorununa indirgeyen ve sömürgeci rejimin farklı kanatları arasındaki iktidar ve rant kavgasını Kürdistan’a taşıyarak, Kürd halkına dayanılmaz acıları çektiren ve bu projenin asıl mimarları olan kaşarlanmış Kemalistler olarak bildiğimiz Y. KÜÇÜK, D.PERİNÇEK, M.BELLİ ve yeni nesil Kemalistler olarak tanıdığımız S.S.ÖNDER, E.KÜRKÇÜ, F. YÜKSEKDAĞ ve benzerleri ayrıca Kürd ulusal mücadelesini ve ona ait dinamikleri tedavülden kalkmış Kemalizm’i diriltmek üzere planlayan kurmay kalemşörler C. ÇANDAR, H. CEMAL, N. MERT ve diğerleri kendilerinin derin ve özel çabalarıyla Kürdistan’da yaşanmakta olan bu vahşeti sonlandırmak veya hafifletmek üzere ne gibi çaba harcamakta veya hangi kapıları çalmaktadırlar.
Görünen o ki, Kürd’lere uygulanan bunca zulüm ve vahşete rağmen, hızını alamamış ve yeterince görevlerini yerine getiremediklerini düşünen bu derin Kemalist çevreler, halkımızın çektiği tüm acılara rağmen hala Kürd gençlerini kışkırtmaya ve provokatif görevlerini büyük bir iştah ve ustalıkla sürdürmek üzere uğraşmaktadırlar. Asıl hedefleri doksan yıllık avantajlarını kaybetmiş Kemalistleri yeniden iktidar yapmak olan bu alçak Kürd düşmanı çevrelerin, mevcut iktidarı zora sokarak Kürdistan’da sıkıyönetim koşullarını yaratmak ve bu vesileyle hem Kürd’lerin var olan ve büyük bedeller karşılığı ele geçirmiş oldukları kazanımlarını boşa çıkarmak, hem de ordudaki Kemalist askerler vasıtasıyla bu iktidardan kurtulmak amacında oldukları asla unutulmaması gereken bir gerçekliktir.
Geldiğimiz noktada özünde rejimle hiçbir konuda çelişmeyen ılımlı İslam ve Kemalist solcular arasında ki iktidar ve rant kavgasında, Kemalistlerin Kürd gençlerinin şehadetleri üzerinden kendi amaçlarını gerçekleştirmelerine ve ayrıca Kürd’lerin İslam hassasiyetini kullanarak mevcut iktidarlarını pekiştirmek isteyen takiyeci sahte İslamcılara asla taviz vermeden, Kürd’lerin tüm enerjilerini kendi ulusal ve toplumsal mücadelelerine odaklayarak ve aynı zaman da kendi aralarında ki var olan yapay çelişkilerini erteleyerek hak ve özgürlük mücadelelerinde ki birliğe yönlendirmeleri tarihsel ve kutsal bir zorunluluk olmalıdır.
Sonuç olarak, tüm Kürd siyasi çevrelerinin büyük bir cesaret ve milli bir anlayışla, TC Devletinin ülkemiz topraklarında kabul edilemez vahşetine büyük bir kararlılıkla karşı koyarak, mazlum halkımızın yanında yerini alması ve yaşanmakta olan acılara olabildiğince çare bulmanın uğraşısını sürdürmesi gerekmektedir. Aksi durum, bir bütünen Kürd halkının kaybı anlamına geleceğinden dolayı hiç kimsenin böylesi bir vebalden kendisini azade görmesi mümkün olmayacaktır.
Saygılarımla,
13.02.2016 – İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.