Ülkemiz Kürdistan’da ki son sekiz aylık yaşananlara baktığımız da, ne yazık ki Kürdler açısından bugünün dünden farklı bir gündeme sahip olmadığını rahatlıkla görebiliriz. PKK’nin hendek ve barikat eylemleriyle ortaya koyduğu yanlış pratik, T.C. Devletine tarihte emsaline az rastlanır bir fırsat tanıyarak militarist güçlerini Kürdistan’a yığmak suretiyle ve PKK’yi etkisizleştirme bahanesiyle, mazlum Kürd Halkına büyük bir şiddet ve yurtsever Kürd gençliğine de acımasızca katliamlar uygulamaktadır.
Kürdistan’da ki gündem her gün değişiyormuş gibi görünse de, halkımız açısından baktığımızda PKK’nin şiddetinden ve devletin zulmünden başka bir şey görülmemektedir. Bütün vicdan sahibi Kürdler gibi biz de bu acı ve elemle dolu süreçleri anlamaya çalışırken sağlam bir psikolojiye sahip olduğumuz söylenemez. Dolayısı ile ülkemizde yaşanmakta olan ve halkımıza yönelik bu vahşet durumunun sebeplerini araştırıp yapılması gerekenler konusun da kendimizi sorumlu görmekteyiz. Konuya böylesine baktığımız da, bugün Kürdlerin yapmış olduğu tüm fedakârlıkları, kendisi için güce dönüştüren PKK hareketinin hiçte Kürdler adına bir projeye ve samimiyete sahip olmadıklarını rahatlıkla görebiliriz.
Kürdün tarihine ve değerlerine son derece yabancı duran PKK hareketinin, bundan sonrada Kürdler adına ciddi bir projeye ve samimi bir pratiğe sahip olmayacağını, elinde bulundurduğu güç ve olanakları Türkiye’yi yönetme iddiasında olan ve özelliklede 2000 li yıllardan bu yana normal yollardan iktidara gelme şansı olmayan Kemalist çevreler adına kullandığını görmemek için ya saf veya kör olmak gerekir.
Bu belirlemelerden hareketle, ülkesi işgal altında bulunan ve her Kürd insanı gibi beni de oldukça fazla etkileyen bu olaylar vesilesiyle kendime ait bilgi, birikim ve hikâyelerimi yeni nesil namuslu Kürd gençlerimizle paylaşmak istiyorum.
Şahsım olarak Ağrı harekâtına aktif olarak katılmış, Mahabad Kürd Cumhuriyetinin kuruluşuna emeği geçmiş ve burada önemli görevlerde bulunmuş, ayrıca İran’da yirmi yıllık siyasi mültecilik yaşamış, bunun yanın da İran dönüşü Türkiye’nin batı illerinde yıllarca sürgüne ve mecburi iskâna tabi tutulmuş bir ailenin içinde yetiştiğim için, benim de çocukluğumda ve siyasi yaşamımda oldukça acılı günlerim ve sıkıntılı zamanlarım olmuştur. Ailemin bölgemizde isyancı ve siyasi Kürdçü olarak tanınmış olması, doğal olarak bizlerin yaşamını da fazlaca zorlayan ve sıkıntılı dönemler geçirmemizin sebebi olmaktaydı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, başta rahmetli babam Hasan TAYSUN olmak üzere büyüklerimiz bizleri Kürdler adına siyaset yapmaya özendiriyor, mensubu olduğumuz Kürd halkını her koşulda sahiplenip savunmamız gerektiğini bizlere tavsiye ediyorlardı. Ayrıca abartısız olarak diyebilirim ki, evimizde ki sohbet konularımızın çoğunu siyaset ve Kürdlerin geleceği üzerinde yapılıyordu.
Ailemizin en büyük erkek çocuğu olmam nedeniyle, rahmetli babam daha çok beni muhatap alarak Ağrı hareketi, Mahabad Cumhuriyeti ve sürgün yıllarında yaşadıklarını, ayrıca da Orta Doğu halklarıyla ilgili engin tarih bilgilerini benimle paylaşıyor, beni mutlaka Kürdistani mücadele saflarında görmek istiyordu. Ben ise babamın anlattıklarını büyük bir dikkatle dinlerken, bilmediğim ve merak ettiğim konuları ve ayrıca onların yaşadıklarını kendisine soruyor ve bilgilenmeye çalışıyordum.
Yine böylesi bir sohbet esnasında Xoybun’ un anlamını ve açılımını kendisine sorduğumda Xoybun hareketi’ nin doğuşunu, kimlerin bu harekete öncülük ettiğini ve ne gibi faaliyetler yürüttüğünü, bana uzun uzadıya anlattıktan sonra şu ifadeleri kullanmıştı ; Xoybun hareketi’ nin kadrolarının ve bu kadroları siyasi mantalitesi açısından Kürdistani mücadelenin anası ve mihenk taşı olduğunu söyleyerek Xoybun açılım olarak şu anlama geliyor demişti. XO LIXO XUDİ BUN anlamına geldiğini söyleyerek ve bu ismin o dönem dört parçada ki sürgün Kürdistan aydın, siyasetçi ve kanaat önderleri tarafından uzun tartışmalar sonucu ortaya çıkarılmış bir isim olduğunu bana aktarmıştı.
‘Lawe Mın Xelkera Masiya Dıgıre Le Jı Xura Kosiya Dıgıre’
Yine babamla bir sohbet esnasında solculuğumu Kürdçülüğün önüne alarak mücadele ettiğimi ve bu mücadele tarzımın Kürd’lere yarar getirmeyeceğini söyleyerek beni oldukça ciddi bir biçimde azarlamıştı ve bana ‘lawe mın xelkera masiya dıgıre le jı xura kosiya dıgıre’ diyerek her peygamberin kendi nefsine ve ümmetine dua ettiğini söylemiş, şayet bundan sonra Kürdçülüğü ve Kürdisatiniliği esas almayan bir siyaset tarzı izleyecek olursam, bana vermiş olduğu emeğini helal etmeyeceğini söyleyerek doğrusu beni ciddi ciddi uyarmıştı. Elbette ki hem babam olması hasebiyle, hem de Kürdlük adına bunca bedel ödemiş o bilge insanın uyarısını ciddiye almamak benim için mümkün değildi, dolayısı ile aradan yaklaşık elli yıl geçmiş olmasına rağmen hem o haklı çıkmış, hem de bana doğruları telkin ettiği için kendisine rahmet okumamı fazlasıyla hak etmiştir.
Kürd halkının tartışılmaz lideri Peşawa Qazi Muhammed’in idam edilişinin 69’ uncu yılında Kürd halkından büyük destek ve fedakarlıklarla önemli bir gücü elinde bulunduran PKK ve onun legal uzantısı olan HDP’ lilerin bu büyük insanı ölüm yıl dönümünde onu ölümsüzleştirecek bir anma etkinliği yapmazken Kemalizm’in güncellenmiş bir ismini ( Mahir ÇAYAN’ ı ) büyük bir pişkinlikle anıyor olmaları, ancak celladına aşıkların yapabileceği bir ayıp olarak Kürdistanlıların tarihinde ki yerini alacaktır. Bu vesile ile büyük Kürd önderi Peşawa Qazi Muhammed’ i rahmet ve minnetle anarken Kürdlerin kanından beslenen HDP’lileride şiddetle kınıyorum.
Yine bu vesileyle yaklaşık 30 yıl önce aramızdan ayrılmış olan eski Patnos Belediye Başkanı ve önemli bir Kürd yurtseveri Zeki ÇELİK abimizi minnetle anmak istiyorum. Kendisine 1978 yılında misafir olmuştum, yanımda birkaç arkadaşım vardı bizi onore etmek üzere akşam evinde yemek vermişti ve o dönem Patnos’ta veteriner müdürü olan şahsıda yemeğe davet etmişti, yemek sonrası konumuz her zaman ki gibi siyaset ve Kürdlere yapılan haksızlıklar üzerineydi, veteriner T.C. Devleti’nin Kürdler üzerinde ki zulüm uygulamalarını savunuyor, ben ve arkadaşlarımda dilimizin döndüğü, aklımızın yettiğince Kürd halkının haklarını savunmaya çalışıyorduk. Kürdler konusunda son derece ön yargılı olan veteriner, oldukça ırkçı görüşleriyle ve aynı zaman da sistemin adamı olma avantajıyla bizlere yükleniyordu. Bir ara tartışmamızın geldiği duruma dayanamayan Zeki ÇELİK abimiz veterinere dönerek ‘müdür müdür diye seslenip galiba sen mesleğin icabı hayvanlarla çok uğraştığın için sen de biraz hayvanlaşmışsın bu gençler bir çok somut doğruları söylerken sen ise hala devlete ait yanlışlarda ısrar ediyorsun’ diyerek tam da bir Kürd yurtseveri gibi imdadımıza yetişmişti.
Şimdi buradan sormak istiyorum hayatın tüm alanlarında, sömürgeci Türk devletine bağlılıkları ve onun ırkçı, faşist yanını her vesileyle savunan ve bu konuda oldukça ısrarlı olan Türk soluyla, HDP’lilerin aynı dili konuşmaları ve aynı görüşleri savunmaları acaba birbirleriyle yakın temaslarına mı dayanmakta, yoksa Sayın Öcalan’ın Atatürk’ü kendisine rehber olarak görmesinden mi kaynaklanmaktadır.
Kürdistani değerlere sahip çıkmadan Kürd halkının özgürlük mücadelesini verebilmek asla mümkün olmadığı gibi, Kürdleri maceradan maceraya sürüklemekte kimsenin hakkı olmamalıdır. Umarım ve temenni ederim ki, Kürdlere bunca acı çektirenler daha fazla acılara sebep olmadan, Kürdistani bir çizgide Kürd halkına gerçek anlamda hizmet ederler.
Saygılarımla,
M. Hüseyin TAYSUN – 31/03/2016, iSTANBUL
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.