Dünyada yaşamakta olan her özgür millet gibi Kürd halkıda sömürgeci güçler tarafından zulüm ve işgal altında tutulmakta olan Kürdistan topraklarını düşman işgalinden kurtararak özgür ve onurlu bir yaşama sahip olmak üzere kendi bağımsız devletlerini kurma mücadelesi vermektedir.
Kürd halkının özgürlük mücadelesini vermek üzere kurulmuş olan tüm siyasi parti, örgüt ve mekanizmaların bu anlamda mücadelesinin temel argümanlarının ulusal demokratik mücadele anlayışı olması gerekiyorken PKK ve türevi örgütlerin soğuk savaş döneminden kalma sol fanteziler üzerinden siyaset yürütmesi ve benzeri yanlış yöntemlerle Kürd gençliğini yozlaştırma çabaları Kürd halkının geleneksel milli değerlerini ve mücadele azmini manipüle etme açısından oldukça tehlikeli sonuçlar yaratmaktadır.
Buradan asıl konumuza dönecek olursak soğuk savaş döneminde Kuzey Kürdistan’da T.C. Devletinin derin güçleri tarafından siyaset sahnesine sokulan PKK’nin, o dönemde Kürd halkının özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini bir takım eksikliklerine rağmen kendi kapasitesi ve olanaklarıyla, ama Kürd halkına ait koşulları çok fazla riske etmeden ve onları muhtemel devlet yönelimlerine karşı koruyucu bir yöntemle yürütmeye çalışan yapıları tasfiye etmek üzere devreye sokulduğunu bilmekteyiz.
Başta, Kürdistan gençliği olmak üzere tüm yurtsever güçler tarafından büyük bir coşkuyla karşılanacak slogan ve eylem tarzıyla sahneye çıkartılan PKK yapısı, diğer Kürd örgütlerinin devre dışı bırakılmasıyla Kürd halkı tarafından büyük bir teveccühle karşılanmış ve çok kısa zamanda Kürd halkının kendilerine sunduğu emsaline rastlanmamış bir destekle devasa bir güce ulaşmıştır. Güçlendikçe büyüyen, büyüdükçe kendi siyasi rakiplerini tasfiye etmeyi öncelikli görev haline dönüştüren PKK hareketi giderek Kürd değerlerine saldırmayı, Kürdlere ait olan tüm güzellikleri ve var olan dinamizmi yok etmeyi birincil görev olarak acımasızca yerine getirmiştir.
PKK, en başta yüzyıllar öncesinden başlatılmış olan Kürd ulusal mücadelesini ve bu mücadelelere önderlik yapmış önemli şahsiyetleri yok sayarak Kürd ulusal mücadele tarihini kendisinden başlatmanın iddiasında bulunmuştur. Bu arada Türk sol güçlerinin kendisine kopya olarak verdiği tüm kavramları fütursuzca kullanıp, Kürd gençliğini bu süslü sloganlar etrafında toplayarak ve gençliğin Kürdistani ruhunu boşaltıp bahsi geçen çevreleri Kürdistani değerlere yabancılaştırmıştır.
Konuyu somutlaştıracak olursak PKK hareketinin başta Ulus devleti çöpe attık, Aslında biz dünyalıyız, Ekolojik toplum, Cinsiyet özgürlükçü toplum, Milliyetçilik ilkel gericiliktir ve Demokratik özerklik gibi kendilerinin de bir türlü tarifini yapamadıkları ve hiçbir zaman Kürd halk gerçekliğine uymayacak deyimlerle Kürd halkını oyalayan ve yine Kürd halkının bağrından çıkmış farklı görüşteki kişi ve yapıları düşman olarak lanse eden bir anlayışı kendi tabanına enjekte eder bir duruma gelmiştir.
Yüzyıllardır kendi topraklarında köleleştirilen Kürd halkının Özgürlük, Bağımsızlık ve Devletleşme mücadelesine cepheden karşı çıkan ve Kürdler arası birliğe yönelik tüm çalışmaları sabote eden bu anlayışın Kürdleri sömürgeleştiren Türk, Acem ve Arap kökenli iktidarlardan aldıkları talimatlar doğrultusunda ve yine onların denetimindeki örgütlerle her türden işbirliği ve güç birliği yapmaları oldukça düşündürücüdür.
Bize göre Kürd halkının kurtuluşu bağımsızlıkçı bir çizgide ısrardan, geçmişteki mücadele önderliklerini sahiplenmeden, Ey Raqip marşına ve Ala Rengine duyulacak büyük saygıdan geçmektedir. Bu anlamda Kürdler önce Kürdistanlı sonra dünyalı olmalıdırlar. Bu nedenle Kürdlerin, Kürdistan’ın dört parçasında mücadele süreçlerinin içerisinde rüştünü ispatlamış son derece birikimli ciwan evlatları varken ne Sırrı Süreyyalara ne Figen Yüksekdağ’lara ne Duran Kalkanlara ne de Ertuğrul Kürkçülere ve onların Kürd ulusal mücadelesini boşa çıkaracak fantezilerine ihtiyacı yoktur.
Unutulmasın ki bu asil millet Şeyh Mahmud Berzenci, Mele Mustafa Barzani, Qazi Muhammed, Şeyh Said ve Seyid Rıza gibi kendi halkı uğruna ödün vermeden idam sehpalarını boylamış olan önderlerin ve bütün olumsuz koşullara rağmen Kürd edebiyatını inatla yaşatabilmiş olan Ahmedi Xani, Feqiye Teyran ve Melaye Cızeyri gibi büyük edebiyatçıların soyundan gelmektedirler. Günümüzde ise Kürd halkının haklı ve meşru mücadelesini her alanda sahiplenip yürütebilecek on binlerce değere ve kadroya sahip olduğu bilinmektedir.
Tüm halkımız bir gerçeği bilmelidir ki Kürd halkının zalimlere ve işgalcilere yönelik mücadelesi tüm sinsi tezgahlara ve bütün engellere rağmen mutlaka ama mutlaka başarıya ulaşacak ve Kürd halkı kendi coğrafyasında özgürlüğünü ilan ederek dünya milletler camiasında şerefli yerini alacaktır.
Kürdlerin mücadelesi meşru ve haklıdır, özgürlük ise Kürdlerin ana sütü gibi helaldir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.