Putin Rusyası’nın 24 Şubat 2022 günü Ukrayna topraklarına yönelik saldırı ve işgal hareketi Dünya’daki var olan dengelerin büyük ölçüde yerinden oynamasına sebep olmaktadır. Rusya Ordularının bu işgal girişimi ve uyguladığı vahşet Ukrayna halkının büyük milli direnişiyle karşılanırken giderek uzayan savaş hali başta Avrupa ülkeleri olmak üzere civar devletlerde beklenmedik bir enerji ve gıda krizinin doğmasına neden olmaktadır.
Birçok ülkenin öngöremediği bu savaşta başta ABD ve AB ülkeleri var olan avantajlı durumlarını ve prestijlerini korumak üzere Rusya’nın bu saldırgan ve vahşi girişimine karşı Ukrayna Devleti’nin ve işgale karşı direnen Ukrayna halkının yanında bir tutum almışlardır. Bahsi geçen devletlerin Ukrayna’nın yanında yer alması Rusya’nın ABD ve AB ülkelerine yönelik geliştirdiği enerji ve gıda ambargosu özellikle AB ülkelerinde çok ciddi sıkıntılar yaratmaktadır.
Bütün bunlara karşılık Rusya’nın şantajcı politikalarının etkisini azaltmak ve saldırgan tutumunu boşa çıkarmak üzere AB ülkeleri kendilerinin ihtiyacı olan enerji ve gıda ihtiyaçlarını karşılamak ve Rusya’ya olan bağımlılıklarını azaltmak üzere bir takım alternatif arayışların içerisine girmiş durumundadırlar. Sanayileşmiş AB ülkeleri mevcut ekonomik pozisyonlarını korumak ve kendi halklarının refahını sürdürebilmek için enerji ve gıda ihtiyaçlarını karşılamak üzere Orta Doğu ve Afrika ülkelerine yönelik ciddi çalışmalar yapmaktadırlar.
ABD ve AB ülkeleri kendi çarklarını döndürmek üzere Dünya’da var olan petrol rezervlerinin en kalitelisi ve en güçlüsüne sahip olan Kürdistan coğrafyasından dolayı Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne olan ilgileri her dönemden daha fazla olmaktadır. Rus ve İran enerji kaynaklarının yegâne alternatifi olabilecek Orta Doğu petrol ve doğalgaz kaynaklarında Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin önemli bir ağırlığı bulunduğundan dolayı Batılı Devletler Kürdistan Yönetimi’ne yönelik ilgi ve diplomatik girişimlerini giderek arttırıp hızlandırmaktadırlar.
Ancak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Batı Dünyasıyla olan yakınlığı ve yine Kürdlerin ABD ile kurdukları stratejik ilişkileri başta Rusya olmak üzere en yakın partnerleri olan İran Molla Rejimi’ni ve Beşar Esad’ın baas diktatörlüğünü oldukça fazla rahatsız etmektedir. İşte bu sebeplerden dolayıdır ki Rusya, İran ve Suriye devletleri Bölgesel Kürd Yönetimi’nin kazanımlarına ve Rojava’daki Kürd mücadelesine karşı hasmane tutumlarında ısrar etmektedirler. Ayrıca Orta Doğu bataklığında yalnız başına duran İsrail Devleti’nin varlığının teminatı olan ABD ve AB Devletleri gerici Arap ve Acem şovenizmine karşı 50 milyonluk Kürd halkının devletleşme mücadelesini hem Orta Doğu’daki kendi çıkarları hem de İsrail’in güvenliği açısından son derece önemli görmektedirler.
Ancak buna karşılık Rusya, İran ve Suriye Devletleri zaman zaman da Türkiye’nin dahil olduğu anti Kürd politikalarında birlikte davranmakta ve Kürd kazanımlarına yönelik birlikte düşmanca tutum almaktadırlar. Bütün bunlardan dolayıdır ki Kerkük işgal edilmiş, Rojava’ya yönelik işgal ve saldırılar bu uğursuz ittifakların sonucu olarak meydana gelmiştir. En son olarak Rusya’nın siyasetini en yakından bilen ve aynı paralelde politika yürüten İran Mollaları Irak Merkezi Hükümeti’ne yoğun baskılar yaparak bir taraftan Kürd Cumhurbaşkanı’nın seçilmesini engellemekte, diğer taraftan Irak Yüksek Mahkemesi’nden hiçbir meşruiyeti olmayan bir karar çıkartarak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin petrol gelirlerinden mahrum edilmesi cihetine gitmişlerdir.
Buradan amaçlanan İran tarafından önceden bilinen Rusya - Ukrayna Savaşı’ndan sonra çıkacak olan enerji krizinden Kürdlerin yararlanmasını engellemek hedeflenmiştir. Bu gelişmelerden dört parçadaki Kürd siyasetçilerinin ve Kürdistanlıların çıkarması gereken önemli dersler vardır. Kürdlerin önemli bir birlik anlayışıyla yek vücut halinde mevcut Rusya ve Ukrayna Savaşı’nda taraf olmadan aklıselim bir siyaset izleyerek Kürdistan Ekonomisini düzlüğe çıkarması ve aynı zamanda Kürdlere hasım olan bu çevrelerin oyunlarını boşa çıkaracak bir tutum geliştirmeleri tarihi ve önemli bir sorumluluktur.
Sonuç olarak diyoruz ki evet savaş vahşettir, zulümdür, acıdır ancak aynı zamanda birçok milletin bazı savaşlar sürecinde ve sonrasında izledikleri aklıselim politikalarıyla özgürleşmişlerdir, bu anlamda bazen savaşlar özgürlüktür ve dolayısıyla kölelikten kurtulabilmek için ciddi bir fırsattır. Bu vesileyle umuyor ve temenni ediyoruz ki Kürd siyaseti bir bütünen bu gerçeklikleri doğru bir biçimde değerlendirerek mazlum Kürd halkını özgürlük ve bağımsızlığa taşıyacak etkili politikalar üretmek kaydıyla mevcut süreci aklıselimle yönetirler.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.