Yaklaşık kırk yıllık kirli ve kontrollü bir sürecin geldiğimiz bu aşamasında ülkemiz Kürdistan’da özellikle son sekiz aydan beri sürdürülmekte olan vahşi savaşın Kürd insanlarına cehennem hayatını yaşatmakta olduğu vicdan sahibi herkes tarafından bilinmekte ve bu durum büyük bir acı, üzüntü ve çaresizlikle izlenmektedir.
PKK’ nin Kürdlerin özgürlüğü, AKP’ nin ise devletin egemenliği ve bekası adına sürdürdüğü bu vahşi savaş durumu ve yaşanan trajedi dikkatli ve etraflıca incelendiğinde mevcut savaş ve şiddet halinin Kürdlerin özgürlüğüne hiçbir şekilde hizmet etmediği ve uzun vadede T.C devlet sistemini de oldukça zora sokacağı açıkça görülecektir.
Gerçek durum böyle olunca insanın aklına gelen ilk soru şudur: “peki AKP ve PKK ne yapmak istiyorlar?”
Aslında bu soruya verilecek cevap oldukça basittir:
AKP iktidarı yıllardır kangrenleşmiş ve Türkiye’ yi her alanda sıkıntıya sokan Kürd sorununu birtakım kırıntı ve göstermelik düzenlemelerle geçiştirmeye çalışırken PKK de yıllardır Kürdlerden aldığı büyük ve emsalsiz destekler sonucu ele geçirmiş olduğu gücü kullanarak örgütsel bir etki alanı yaratmaya ve yine kendi örgütsel yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır.
Ancak dünyadaki ve bölgedeki gelişmeler her iki tarafın da hesaplarını alt üst ederken; inisiyatifleri dışında gelişen olaylar sözde barış, müzakere ve çözüm söylemleriyle durumu kotarmaya çalışan tarafları oldukça zor durumda bırakmış ve yeniden savaşır duruma getirmiştir. Ayrıca AKP iktidarı bu süreç içerisinde ırkçı şoven nitelikli T.C ordusuyla arasındaki buzları eriterek elini güçlendirirken Kürdlerle ilgili geçmiş vaatlerini tümüyle unutmuş ve kendisine daha önceleri destek veren ulusalcı Kürdlerin de büyük tepkisiyle karşılaşmıştır.
PKK ise Peşmergenin büyük yardımlarıyla Rojava Kürdistan’ ında göreceli başarılar elde eden PYD-YPG vasıtasıyla kendisinde yeni bir özgüven tazelemesi yaratmış ayrıca AKP iktidarıyla sürdürülen sözde “Çözüm Süreci” döneminde PKK’ ye gösterilen hoşgörü ve tolerans Rojava’ dan Kuzey Kürdistan’ a güç kaydırma fırsatı olarak değerlendirilerek bölgede ciddi sayılabilecek silah, mühimmat ve militan yığınağı yaratabilmiştir.
Bütün bu gelişmeler en başından beri Kürd sorununun çözümü konusunda önemli sayılabilecek bir proje ve niyet sahibi olmayan tarafların muhtemel bir çatışmalı dönemde kendi cephelerinden kendilerini güçlü görmeleri sonucunu doğurmuş ve bu psikoloji ile düğmeye basan taraflar birbirlerini etkisizleştirme veya iktidardan uzaklaştırma temelindeki kapışmalarını ne yazık ki yıllarca kendilerine sahte çözüm ve umut pompalanan mazlum ve yoksul Kürd insanının yaşadığı alanlara hatta onların derme çatma evlerinin içine kadar taşımışlardır. İşte bütün bu ve benzeri faktörlere dayalı iç ve dış denge değişimleri ile halkların masumiyet ve mağduriyetini dikkate almayan AKP ve PKK’ nin siyasi ikbal, hırs ve çıkarlarına dayanan hesaplaşmalarının faturası mazlum Kürd halkına çıkarılmaktadır.
Gelinen aşamada kör şiddet ve katliamcı mantığa dayalı bu savaş hali ne AKP’ ye ne de PKK’ ye fazlaca bir şey kaybettirmediği gibi her iki tarafın da kontrol edip güç aldıkları hatta kandırdıkları tabanlarının giderek çelikleşmesini sağlamıştır. Mağdur halkın ve iyi niyetli siyasi çevrelerin hiçbir şekilde inisiyatif kullanamadığı ve sözlerinin para etmediği bu dönem ne yazık ki Kürdlere gerçek anlamda hak tanımak istemeyen AKP iktidarı ile Kürdler adına dişe dokunur bir hak talebinde bulunmayan PKK arasında geçecek ve bahsi geçen bu süreçte de geçmişte olduğu gibi mazlum Kürd halkı hem gencecik çocuklarının ölümüyle hem de evlerinin başlarına yıkıldığı bu kış kıyamet günlerinde en büyük bedelleri ödeyerek acıların ve sürgünlerin en katmerlisini yaşamak zorunda kalacaklardır.
Sonuç olarak güçlü devlet olmanın bütün imkânlarını Kürde hak tanımamak üzere seferber eden AKP iktidarı görünen o ki katliamcı ve yok edici konseptinden vazgeçmeyecek PKK ise Kürdlerin tüm mağduriyetlerine rağmen kendi örgütsel gücünü korumak üzere kör inadında ısrarlı olacaktır.
Her iki tarafın da Kürdlerin mağduriyetine yol açan bu insanlık ve akıl dışı politikalarından vazgeçebilmelerinin yegane yolu olan uluslararası güçleri devreye sokacak bir mekanizmanın oluşturulması için özellikle Kürd siyasi çevreleri, aydınları ve kanaat önderlerinin güç birliği yapmaları zorunluluktur.
Ayrıca gerek Kürdistanlılar nezdinde gerekse uluslararası siyasi arenada büyük bir saygınlığa sahip olan Sayın Mesut BARZANİ’ nin de kuzeyli kardeşlerinin yaşamış oldukları bu trajik durumdan kurtulabilmeleri ve konuya adil ve eşitlikçi bir çözüm bulunması için üzerine düşeni yapması için gerekli girişimlerde bulunulması gerekmektedir.
Saygılarımla
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.