T.C. Devleti’nin kuruluşundan günümüze kadar var olan siyasi partilerin ortak noktası ve en büyük hassasiyetleri Kürdleri yok saymak ve Kürdlere herhangi bir hakkı tanımamak üzerine inşa edilmiştir. Uzun yıllar Kürd yoktur iddiasını ısrarla sürdüren bu anlayış zaman içerisinde Kürdlerin vermiş olduğu mücadele sonucu ve uluslararası baskılara dayanamayan sistemin sahipleri bu sefer de Kürd vardır ama Kürdün herhangi bir hakkı yoktur görüşünden hareket etmektedir.
Elbetteki sistem partilerine bu kolaylığı tanımada Kürdlerin büyük kabahatleri olduğunu kabul etmek gerekiyor. Zira kolaylık Kürdler adına siyaset yapan çevreler tarafından kendilerine sağlanmıştır. Şayet Kürdler kendi aralarında milli bir anlayış çerçevesinde ve birlikte hareket etmeseydiler ülkede Türklüğü ve Türkçülüğü Kürdlerin üzerinde farz eden sistem partileri bu kadar rahat hareket etmiş olamazdılar.
Yaklaşık yüzyıldan bu yana Kürdleri yok sayan hatta onların insan olduğunu görmezden gelen bu anlayış coğrafyamızda bir asırlık saltanatı sürdüremezlerdi. Her seçim döneminde düzen partileri kendi Kürdünü yaratarak seçimlere girerken bir takım basit çıkarlarla Kürdleri ikna ederek kendi devletini daha bir güçlü kılmanın imkanını yaratmıştır. Gelinen bu noktada bir asırlık zulüm, inkar ve asimilasyona rağmen Kürdler ne yazık ki kendilerini bir alternatif olarak kendi hasımlarına muhatap olarak örgütleyememiş ve kendini ülkede hak sahibi olarak kabul ettirememiştir.
Her geçen gün biraz daha sistem partilerine eklemlenen ve Kürd milli davasını kitleler nezdinde umutsuz bir ortama sokan sözde Kürd parti ve örgütlerine geçmişte yaşanmış bir hadiseyle seslenmek istiyorum.
1950’li yıllarda Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü’nün milli şef olarak CHP’nin başında iktidara geldikten sonra farklı partilerden birkaç Kürd milletvekili kendi aralarında toplanarak İnönü’den bir randevu talebinde bulunurlar. Bu Kürd vekiller kendi aralarında Van Milletvekili Seyit Abdulvahap’ı sözcü olarak seçerler. İnönü tarafından Pembe Köşk’te kabul edilen bu vekiller İnönü sebebi ziyaretlerini sorar. Van Milletvekili Seyit Abdulvahap İnönü’ye aslen Kürd olduğunu ve Kürdlere yapılan haksızlıkları ve özellikle de Lozan’da İnönü’nün Kürdler aleyhine takındığı tutumu anlatarak sitemkar bir konuşma yapar. İsmet İnönü Seyit Abdulvahap’ı sonuna kadar dinler ve birazdan sinirli bir biçimde Evet ben köken olarak Kürdüm ve Lozan’da ben Kürdlere ihanet etmedim, Kürdlere asıl ihanet eden Atatürk’e biat ederek Lozan’a mektup göndererek Kürdler için hiçbir hak iddia etmeyen satılmış Kürdlerdir, ayrıca şuan ben bu ülkenin cumhurbaşkanıyım ayrıca Kürdler adına büyük bir vicdan azabı çekmekteyim, elbette ki Kürd halkına bir şeyler yapmak istiyorum ancak Türkler benim etrafımda beni izlemek üzere oldukça dikkatli bir çember oluşturmuşlar, Kürdler ise üç yüz yıllık bir gaflet uykusundadırlar, bu anlamda benim yapabileceğim hiçbir şey yoktur şayet Kürdler kendi aralarında milli bir anlayışla bir araya gelip bir güç halinde karşıma çıkarlarsa aht olsun ki ben geçmişte kendi halkıma yaptığım kötülükleri dikkate alarak kendi hata ve yanlışlarıma mutlaka telafi etmeye çalışacağım diyerek sohbeti bitirir.
Ancak kendisini ziyaret eden Kürd parlamenterlere hitaben bu ziyaretin hiç kimse tarafından bilinmemesi ve duyulmamasını kendilerine söyler. Ben bu hikayeyi rahmetli Seyit Abdulvahap’ın 1965 yılında bizim evimizi ziyarete geldiği sırada rahmetli babam Hasan Taysun’a anlatırken dinlemiştim. O günden bu güne ne Kürdler kendi aralarında birlik olabildiler ne de Kürdlerin insan olmaktan kaynaklı hakları alınabildi. Dilerim ki ben de ömrümün son çeyreğini yaşarken Kürdler kendi aralarında istenilen birliği sağlayarak kendi milli haklarına kavuşurlar.
Bilinmelidir ki Kürdler sistem partileri arasında yapacakları her bir tercih yeni yanlışların sebebi olacak ve Kürdler adına hiçbir gelişme kaydedilemeyecektir.
M. Hüseyin Taysun
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.