Kürd halkının yaklaşık 6000 yıldan bu yana üzerinde yaşadığı coğrafyada Kürdlere rağmen bir kez daha 14 Mayıs 2023 günü Türkiyeli mevcut siyasi partiler iktidar olmak üzere ve gönüllerince köle olarak gördükleri Kürd halkını yönetmek üzere kıran kırana bir seçim mücadelesi vermektedirler.
Sömürgeci düzen partileri yapılan bu mücadelede mevcut sistem partilerinin arasındaki anlayışta ortaya konulan asıl amaç ve yarış Kürdleri en çok ben yok sayarak ve en hızlı ben asimile edebilirim yarışıdır. Bu düşünce ve düşmanca davranışa karşı bu coğrafyanın asıl sahipleri olan 30 milyon nüfusa sahip Kürd halkı ise kendi dilini, kendi kültürünü ve kendi tarihini gerçek anlamda sahiplenip ve bunun mücadelesini verecek siyasal parti ya da ciddi anlamda bir örgütlülükten oldukça uzak bir durumdadır.
Kürdler adına var olan siyasi parti ve yapılarda ya Kemalist solun dümen suyunda yüzmekte ya da Ümmetçi sahtekarların peşinden giderek mazlum Kürd halkına ve onun özgürlük davasına adeta ihanet etmektedirler. Herhangi bir gerekçeyle ya da farklı bir biçimde sistem partilerine hizmet etmekte olan bu sözde Kürd parti ve şahsiyetlerin temel kaygıları korkaklıklarının yanında grup ya da şahsi çıkarlarını mazlum Kürd halkının milli davasının üstünde tutma anlayışından kaynaklandığı bilinmektedir.
Bahsi geçen bu siyasi çevreler sömürgeci devletin derin güçleriyle kurdukları bu gizli ve kirli ilişkileriyle birtakım ideolojik ve teolojik argümanları kullanarak Kürd halkının ulusal demokratik taleplerini perdeleyerek bir taraftan sömürgecilere hizmet etmekte, diğer taraftan da Kürdlerin milli duygularını zayıflatarak bu vesileyle ellerine geçirdikleri birtakım avantajları süreklileştirmektedirler. Düşmana yaptıkları bu hizmetin karşılığında kendi varlıklarını ve etkinliklerini toplum üzerinde kalıcılaştıran bu bedbahtlar dolayısıyla mazlum Kürd halkının çektiği acılara, uğradıkları haksızlığa, gördükleri zulme çare olmayı düşünmeyerek sadece kendi grupsal ve kişisel çıkarları için mevcut sisteme entegre olmaya razı gelmekte ve Kürd halkının oylarını alarak parlamentoya gidip kendi çıkarlarını garanti altına almayı düşünmektedirler.
Bahsi geçen bu korkak ve basiretsiz siyasi çevreler kendi çıkarları için ihtiyaç duyduklarında devletin derin güçleriyle kurdukları gizli ve kirli ilişkileriyle farklı zamanlarda Kürdlere yapılan haksızlık ve zulmü görmezden gelerek Kürd halkının tüm umutlarını ve beklentilerini boşa çıkarmaktadırlar. Ayrıca aynı çevreler düşmana yaptıkları bu hizmetin karşılığında toplumda var olan güç ve etkinliklerini arttırarak gerçek yurtsever kesimlerin örgütlenip kitlelerle bağ kurmalarının önünde büyük bir engel oluşturmaktadırlar. Dolayısıyla devletin Kürdlerin aleyhine planladığı ve Kürdlerin varlığını red ve inkâr anlayışını kolaylaştırarak kendi halkına ihanet etmektedirler.
1923 yılından itibaren TC Devlet yapısını üniter olarak tanımlamış ve tüm anayasalarını düzenlerken değişmeyen ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen anayasa maddeleriyle tahkim edilmiş olan bir yapıda parlamento ve siyasi partilerin sembolik birer kurum olarak işletildiği bir sistemi doğru tahlil edecek olursak ta başından günümüze kadar bu devlette işlerin nasıl yürütüldüğünü anlamamız daha iyi anlaşılacaktır. Dolayısıyla 14 Mayıs 2023 seçimlerine hazırlanan sistem partilerinin üç ayrı ittifak halinde dizayn edilmesi ve her üç ittifakın da derin güçler vasıtasıyla tasarlandığını yine devletin öngördüğü ve görevlendirdiği komiserler aracılığıyla nasıl da kontrol altında tutulduğunu anlamakta zorlanmayız.
Cumhur İttifakında devletin İslami çevreleri denetleme görevi bir kısım tarikatlara verilirken MHP ve Büyük Birlik Partisi devletin birer komiseri olarak ittifaka dahil edilmişlerdir. Millet İttifakına gelince Kılıçdaroğlu’nu Kürd ve Alevi kimliği nedeniyle ulusalcı sol ve bunun yanında Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın yine devletin birer komiseri olarak denetleme göreviyle görevlendirilmiş olduklarını rahatlıkla görebiliriz. Emek ve Özgürlük İttifakı ise Kemalist sol anlayışa sahip olan ve cumhuriyetin kurucu değerlerini militanca savunan muhtemel Kürd ve Kürdistani düşüncenin gelişmesini engellemek ve bu nevi üniter devlet için tehdit sayılacak akımları durdurmakla görevlendirildiklerini görmemek mümkün değildir.
Dolayısıyla parlamentonun üstünde ve sistem partilerinin devletin bekası için oldukça sıkı denetlendiği bir yapının içerisinde Kürd halkının gasp edilmiş hakları için mücadele etmek ve Kürdlerin özgürlüğüne giden yolu açmak bu nedenle neredeyse mümkün değildir. Bu anlamda Kürdlerin seçime katılması mevcut ceberut devletin meşruiyetini onaylamak anlamına gelecektir. Sonuç olarak özünde Kürdler konusunda birbirinden farklı olmayan sistem partileri konusunda Kürdlerin taraf olması doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Dolayısıyla Kürd siyasi yapılarının önümüzdeki yerel seçimlere hazırlanarak milli demokratik bir birlik yaratmak suretiyle sistem partilerinin karşısına güçlü bir biçimde çıkarak Kürdistan’daki kent ve kasabaları yönetmeye talip olmalı ve kendi halkına hizmet etmelidirler.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
08.04.2023-İST
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.