Kürdistan coğrafyasını yaklaşık yüz yıldır işgal altında tutmakta olan ve Kürd halkının herhangi bir statü sahibi olmasını istemeyen Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletlerinde, son yıllardaki gelişmelere baktığımızda onlar adına işlerin iyi gitmediği ve hayatın her alanında her şeyin giderek kötüleştiğini büyük bir rahatlıkla görebilmekteyiz.
Dünyada eski tip sömürgeciliğin ve zorba yönetimlerin, yerini giderek demokratik ve medeni insan ilişkilerine bıraktığı ve ayrıca farklı milliyetlerin özgürleştiği bir sürece evrildiği günümüzde artık halkları inkar ederek, sopa ve zorbalıkla yönetebilmenin koşulları kalmamıştır. Günümüz dünyasında ekonomileriyle, demokrasileriyle ve toplumdaki refahları ile en gelişmiş ülkelerin bundan yüz yıl öncesinde sömürgelerini terk ederek, yerel halkların özgürlük mücadelesine saygı gösteren devletler olduklarını rahatlıkla görebilmekteyiz.
Bahsi geçen konuya en çarpıcı örnekler olarak İngiltere, Fransa, İtalya vb. uygar ve demokratik ülkeleri gösterebiliriz. Böylesi somut örneklerin varlığına rağmen Türkiye, İran, Irak ve Suriye gibi ırkçı, şoven ve gerici devlet yönetimlerinin 50 milyon nüfusa sahip Kürd halkının tüm haklarını gasp ederek veya yok sayarak kendi köleleri gibi düşünüp yönetme ısrarlarını normal bir akıl ve vicdanla anlayabilmek mümkün değildir.
Kürd halkı, üzerinde yaşadıkları ve sömürgeciler tarafından işgal altında tutulan bu toprakların en kadim ve asil milleti olduğu gibi ve yine bu topraklardaki kültür, medeniyet ve kazanımlara büyük katkılar vermişlerdir. Bunlardan daha önemlisi sömürgecilerin Kürd halkına yönelik tüm katliam, zorbalık vb. uygulamalarına karşı emsali görülmemiş bir direniş sergileyerek kendilerine ait bu topraklarda kalmaya devam etmiş ve yine bu toprakları özgürleştirme uğruna büyük bir inat ve ısrarın sahibi olmuştur.
Bütün bu gerçekliklere rağmen geldiğimiz bu aşamada özellikle Türkiye ve İran devletlerinin Güney Kürdistan ve Rojava topraklarında askeri ve istihbaratçı güçleri bulundurmanın hatta yer yer çatışmalara girerek yeniden işgal hareketine girmelerinin yegane sebebi Kürd halkının herhangi bir statü sahibi olmasını engellemek ve devletleşmesine ket vurmaktır. Bu akıl dışı askeri ve militarist girişimler orta ve uzun vadede Kürdlerin özgürlük mücadelesini engelleyemeyeceği gibi yayılmacı politika izleyen Türkiye ve İran devletlerinin ekonomisini çökerteceği ve bu devletlerin iç huzurunu bozarak onları biraz daha küresel güçlerin mahkumu durumuna getireceği bilinmelidir.
Peki bu durumda çare ve yapılması gerekenler;
Bahsi geçen sömürgeci devletlerin bölgedeki paralı ve çeteci unsurlarıyla ilişkileri kesmek ve Kürdlerin meşru hak ve taleplerini doğru anlamak üzere bir platform yaratmaktır. Ayrıca mazlum Kürd halkının haklı taleplerine karşı insan hak ve özgürlüklerine saygı temelinde bakmak ve barışçıl birtakım çözüm formülleri ortaya koymak olmalıdır. Aksi durum halklar arası düşmanlıkları derinleştireceği gibi bölgede yaşayan halkların birbirini gereksiz yere boğazlaması sonucunu doğuracaktır.
Yukarda bahsi geçen ve halklara büyük sancılar ve acılar yaşatan bu durumun gerek Kürdleri temsil eden taraflar ve gerekse Kürdistanı işgal altında tutan devletler tarafından şiddete dayalı olmayan birtakım formülasyonlarla çözüme götürülmesi yönünde yeni birtakım anlayışlar geliştirilerek tüm halkların haklarına razı olabileceği bir ortam yaratılır ve böylece insanlarımız huzur ve refah içerisinde yaşayarak küresel güçlerin büyük hesaplarına kurban edilmez.
Sürecin zaman içerisinde hangi yöne evrileceğini anlamak açısından zorbalıkta inat eden işgalci ve zorba devletlere bir Kürd atasözüyle seslenmek istiyorum. “Xwvarin xweş e lê rîtin zor e” Türkçesi “Yemesi kolay ama çıkarması zordur”.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.