İnsanlık aleminde yaşanmakta olan tüm ulusal, sınıfsal, sosyal, kültürel ve ekonomik sorunlara çözüm üretmek ve dünyayı insanlar için özgür, eşit ve refah içerisinde yaşanabilir bir duruma getirmek genelde siyasetçilerin ve siyaset kurumlarının işi olarak görülmektedir.
Bu anlamda siyaset yapmaya aday her insanın, dünyamızda geçmişten günümüze yaşanmakta olan hadiselerle ilgili ciddi bir donanıma sahip olması gerekmektedir. Ayrıca toplumlara öncülük rolünü üstlenmiş olan bu insanların dürüst, cesur, çevresine güven veren ve yeri geldiğinde hiçbir fedakarlıktan çekinmeyen insanlar olması doğru bir siyaset anlayışının da gereğidir.
Ancak asıl görevi ve işlevi yukarıda belirtilen niteliklere uygunluk ve sorunlara çözüm üretmek olan bazı siyasetçilerin ve siyaset kurumlarının kendilerinden beklenenin tam tersi bir şekilde siyaset kurumlarını ve siyaset yapılan alanları kendi kişisel egolarını tatmin etmek ve yine kişisel ve grupsal birtakım çıkarları uğruna kullanarak toplumlarda var olan sorunları daha da derinleştirip içinden çıkılamaz bir hale dönüştürdüklerini bilmekteyiz.
Konuya Kürdistan özelinde bakacak olursak son 35-40 yıldır Kürd halkından aldıkları büyük destek ve fedakarlıklar sonucu önemli bir gücü elinde bulunduran ancak hemen hemen her dönemde ipleri Kürdistanı sömürgeleştirmiş derin çevrelerin elinde olanların ortaya koydukları siyaset tarzı ve eylem biçimleri Kürd halkına acı, katliam ve sefalet yaşatmaktan öteye bir anlam taşımadığı görülmektedir.
Kürdistan tarihinde, Kürdlere büyük yıkım ve maliyetler çıkaran ancak neredeyse hiçbir somut kazanıma dönüşmeyen bu süreçlerden elbette ki başta olayların farkında olan siyasi kişi ve çevreler ayrıca da büyük halk yığınları ziyadesiyle rahatsız olmuş ve bedeli oldukça ağır bu mücadele süreçlerini doğru bir siyaset tarzıyla Kürdlerin kazanımlarına dönüştürebilmek üzere birtakım arayışlara girmişlerdir.
Tamda bu noktada mevcut kötü gidişata müdahale etmek ve giderek derinleşen halk mağduriyetlerini azaltmaya yönelik birtakım yeni siyasi yapılanmalar hız kazanmıştır. Ancak ne yazık ki bu durum çok kısa zamanda doğru bir program ve doğru bir proje etrafında ciddi kenetlenmelere sebep olması gerekirken aynı süreçlerde birçok örgüt ve parti ortaya çıkarılmış birbirinden çokta farklı olmayan çevrelerin Kürdistan’da ki kötü gidişata olumlu müdahale etmeleri bir yana kendi aralarında akıl almaz bir rekabete tutuşmuş ve var olan enerjilerini ne yazık ki bu uğurda tüketmişlerdir.
Bu arada mazisi çok eskilere dayanan ve Güneyde hakim olan siyasi partilerin ismini kullanarak siyaset arenasında kendisini var etmeye çalışanlar bile kendi aralarında birtakım küçük hesaplar uğruna büyük ayrışmalar yaşayarak Kürdistan’da giderek filizlenen milli duygulara önemli bir darbe vurarak gelişmekte olan umudu da önemli oranda köreltmektedirler.
Geldiğimiz noktada farklı zamanlarda ve farklı araçlar kullanılarak Güneyde ki kardeşlerinden beslenen ve her seferinde Güneyde ki dostlara hiçbir zaman hayata geçiremeyecekleri süslü projeler ve boş vaatler de bulunarak onları oyalamayı bir alışkanlık haline getirenlerin son zamanlarda kendilerini öne çıkarma adına en yakın yoldaşlarına hatta çok değerli şehitlere dahi ağza alınamayacak hakaretler ederek siyasi ömürlerini uzatmaya kalkışmaları Kürd halkına yapılabilecek en çirkin ve affedilmez davranışlar olarak tarihimize geçecektir.
Aynı çevrelere şu soruları sormaktan insan kendisini alamıyor madem sizler ölümsüz Kürd önderi Mela Mustafa Barzani’nin çizgisini sahipleniyor ve savunuyorsunuz o zaman siyaseti onun yöntemleriyle ve ona özgü terbiyeyle yürütmeniz gerekmiyor mu? Bahsi geçen çizgi Kürdistan’da ki siyasal mücadelede ve dostluk ilişkilerinde, bağımsızlıkta ısrarlı, dostluk ve yoldaşlıkta vefalı, mücadelede ise büyük bir kararlılığı ifade etmiyor mu? Oysa gördüğümüz manzara ve kulağımıza gelen çirkin sözlerin Barzani çizgisiyle uzaktan yakından herhangi bir ilişkisi olamaz. Barzani hiçbir yoldaşına, hiçbir mücadele arkadaşına ağır sözler sarf etmemiş ve hiçbir zaman hiçbir Kürdü aşağılamamıştır.
Sonuç olarak 50 milyonluk mazlum bir halkın mücadelesi hem büyük bir yük hem de onurlu bir uğraşıdır. Böylesine büyük ve onurlu bir mücadele kendilerini öne çıkaran basit insanların işi olamaz. Bu anlamda kimlerin hangi küçük hesaplar uğruna bu onurlu ve kutsal mücadeleyi kirlettiği Kürd halkı tarafından izlenmekte ve görülmektedir. Artık bu onurlu mücadeleye katacak hiçbir şeyi kalmayanların sürdürdükleri konformist yaşam uğruna Kürd halkının değerlerini istismar etme hakları yoktur. Namuslu, dinamik ve yurtsever Kürd gençliği bu şerefli mücadeleyi kendi şanına uygun bir biçimde götürebilecek donanıma ve cesarete sahiptir bundan hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Gelinen bu noktada bilinmelidir ki siyaset donanımlı, onurlu ve cesur insanların işidir bugüne kadar siyaseti ekmek kapısı gibi görüp düşünenlerin artık biran önce bu mazlum ve mağdur milletin yakasından düşmesi gereğinin bilinmesi gerekiyor.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
25.02.2017 / İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.