Yeryüzünde tüm halklar gibi Kürdler de atalarına ait topraklarda kendi kimlikleri, kendi kültürleri ve kendi benlikleriyle özgürce yaşayabilmek için, yüzyıllardır bir varlık mücadelesi içindedirler. Ancak içinde yaşadığımız döneme kadar, büyük bedelleri ve büyük mağduriyetlere sebep olmuş olan mücadelelerini bir türlü başarıya ulaştıramamış ve dünya milletler camiasında olması gereken özgür ve onurlu bir yaşama kavuşamamışlardır.
Elbette ki makûs talih sayılabilecek bu durumun bir çok sebebi vardır, ancak mücadelenin başarıya ulaşmamasının en belirleyici sebeplerini iki ana başlıkta ifade edebiliriz;
A ) Kürdistan’ı işgal altında tutan milletlerin oldukça derin ve güçlü devlet deneyimlerine sahip olmaları,
B ) Kürdlerin mücadelesini başarıya taşıyacak olan iç birliklerini ve dayanışmalarını bir türlü gerçekleştirememiş olmaları,
Değişen dünya ve bölge koşullarında Kürd’ler açısından oldukça elverişli koşulların bulunduğu ve ayrıca askeri alanda Kürd’lerin muazzam başarı ve direnişlere imza attığı günümüzde de, Kürd’lere öncülük yapma iddiasında olan siyasal yapıların, kendi örgütsel çıkar ve egolarını öne çıkararak, olması gereken siyasi başarı nasıl engelleyip gölgelediğine üzülerek şahit olmaktayız. Her siyasi yapının bir sömürgeci devlete sırtını dayayarak siyasi perspektif belirlediği ve adına hareket ettikleri devletlerin çıkarları için birbirlerini nasıl düşman ilan ederek, yıprattıklarını içimiz kan ağlayarak gözlemlemekteyiz.
Kürd halkının emsaline rastlanmayacak bedel ve fedakârlıklarıyla güç sahibi olan örgüt ve partilerin, ulus devlete ve Kürd’lerin devletleşmesine cepheden karşı çıktığı günümüzde, bir çok dünya ülkesinin ve yine farklı milletlerin artık Kürdlerin de devletleşmesi gerektiğini her vesileyle beyan ettikleri, hatta desteklediklerini deklare etmiş olmaları yaman bir çelişkinin ifadesi olmaktan başka Kürdler için hangi anlama gelmektedir?
Dört parça Kürdistan’lılar için istikbalin umudu ve hayali olan Güney Kürdistan federe bölgesindeki bağımsızlık yönünde çalışmaların, her namuslu vicdan sahibi Kürd parti, örgüt ve şahsiyet tarafından desteklenmesi gereken bir aşamada farklı ülkelerin güdümüne girmiş sözde Kürd parti ve örgütleri tarafından çelmelenip engellenmesinden daha utanç verici ne olabilir? Bu parti ve örgütlerin kendi konumlarını güçlendirebilmek adına Kürd’lere binlerce şehadet ve emsalsiz mağduriyetler yaşatmakta hiçbir beis görmezlerken, Kürdler için umut ve özgürlük anlamına gelecek tüm çaba ve çalışmaları engellemelerini Kürd halkına hangi akıl ve vicdanla izah edebilmeyi düşünmektedirler.
Güney Kürdistan’da özellikle Sayın Mesud Barzani’nin mevcut sorunları çözme ve bağımsızlık yönünde attığı her adımın akabinde, bu çalışmaları engellemek üzere İran güdümlü Kürd siyasi partilerinin, bir gün petrol boru hatlarını patlatması, ertesi gün Habur sınır kapısını çalışamaz duruma getirmesi, her gecenin sabahında Güney Kürdistan’ın bir tepesinde özerklik ilan etmesi, köleliğin zincirlerini kırmaya çalışan Kürd’ler için ihanet değil de ne olarak tarif edilip anlatılacaktır. Oysa bu yaptıklarını siyaset zannedenler veya yaptıklarıyla bir yerlerden beslenip nemalananlar, Kürdistan coğrafyasını dünyanın en zengin ve verimli topraklarına sahip olduğunu ve bu toprakların gözü aç ve tenezzülcü çevrelere de yetebilecek zenginlikte olduğunu bilince çıkarmaları gerekmektedir.
Büyük bir gerginlik ve sinir harbiyle bu yazıyı kaleme alırken, Stalin ile ilgili yaşanmış ve birçok siyasetçi tarafından bilinen bir hadiseyi hatırlamış oldum,
Stalin bir gün Komünist Parti ileri gelenleri ile içki masasındadır. Peş peşe içilen Votka ile kafalar iyice dumanlanmıştır. Stalin bir ara elindeki çatalı önündeki Votka şişesine vurur ve herkesi dikkatle kendisini dinlemeye davet eder. Der ki;
\" ? Bana şu sorunun cevabını kim verecek, Halkın yönetime kayıtsız şartsız itaat etmesi ve liderin her dediğini onaylaması nasıl sağlanabilir?\"
Tamamı çakırkeyif olmuş parti yöneticilerinin her biri kendince cevaplar verirler. Kimisi disiplin ve sertlikten, kimisi adalet ve eşitlikten, kimisi sürgün ve hak mahrumiyetlerinden, kurşuna dizmenin caydırıcılığından, toplu katliamlardan söz ederler.
Ancak Stalin verilen cevapların hiçbirini beğenmemiştir.
Masanın karşısında hazrolda bekleyen Kızıl Ordu muhafızına emir verir.
\"- Çabuk bana bir tavuk getir.\'\'
Emir derhal yerine getirilir ve tavuk Stalin\'in eline verilir. Stalin adamlarının gözünün içine baka baka başlar tavuğun tüylerini canlı canlı yolmaya. Feryadına aldırmadan tüm tüylerini yolduğu ve cascavlak bıraktığı tavuğu odanın ortasına salıverir.
\" ? Şimdi dikkatle izleyin tavuğu ?\' der. Bakalım nereye gidecek?
Zavallı tavuk bu azaptan kaçıp kurtulayım diye can havliyle dışarı kaçar,
Soğuktan tir tir titrer. Masaların altına girer, duvar diplerine koşar teleksiz, tüysüz vücudu kanatları yara bere içinde kalır... Şömineye yaklaşır tüysüz derisi kavrulur... Tavuk çar naçar biraz önce tüylerini yolan Stalin\'in bacakları arasına girip sığınır. Stalin cebinden bir avuç yem çıkarıp birer birer tavuğun önüne atar. Stalin\'in elinden yemlenen tavuk artık o nereye yönelse ardından gider. Manzarayı hayretler içinde izleyen Komünist Parti Polit Büro üyelerine dönen Stalin gevrek gevrek güler ve şöyle der;
\"- Gördünüz mü? Halk dediğiniz topluluk bu tavuk gibidir. Tüylerini yolup al ve serbest bırak. O zaman onları bir avuç yemle yönetmek mümkün olur.\"
Şimdi bu anekdottan yola çıkarak, Kürd Halkının yüzyıllardır özlemini çektiği özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinde ödenen büyük bedeller ve yaşanan emsalsiz mağduriyetlerden sonra, bir bütünen Kürd Halkının önüne çıkmış olan bağımsızlık ve devletleşme imkan ve şansını engellemeye çalışan sözde Kürd parti ve örgütleri bu süreci engellemeye çalışırlarken, Kürdleri Stalin’in tavuğu gibi mi görmekte veya Kürdleri o tavuğa benzer bir terbiyeden geçirmek mi istemektedirler?
Şunu herkes çok iyi bilmelidir ki; hiçbir güç Stalin’in bu ve benzeri zorba metotlarıyla Kürdlerin onur ve özgürlük mücadelesini engelleyemeyeceklerdir. Bu tür hain ve sapkın anlayışlara meydanı boş bırakmayacak kadar yurtseverlikle yüklü ve inançlı Kürdler, bu zorlu mücadeleyi mutlaka başarıyla ve sorumluluk çerçevesinde sürdürerek, Kürdlerin dünya milletler camiasında onurlu yerini almasını sağlayacaklardır.
Saygılarımla,
31-01-2016 / MANİSA
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.