Herhangi bir olayı anlık veya günlük gelişmelere göre değerlendirmek hele de konuyu siyasi bir analize tabii tutarak izah etmeye çalışmak hem basit bir kolaycılık hem de yanılgı payı oldukça yüksek bir yaklaşım tarzıdır.
Dünyanın neresinde olursa olsun günümüzde yaşanan herhangi bir olayın mutlaka tarihin derinliklerinde ifadesini bulan birtakım sebepleri ve sonuçları bulunmaktadır. İşte bu sebeplerden dolayıdır ki özellikle biz Kürdleri birinci derecede ilgilendiren ve yaklaşık iki asırlık bir zaman dilimine yayılmış ve dünyanın en karmaşık coğrafyasında ki Kürd ve Kürdistan meselesini ve yine bununla ilgili her yeni durumu değerlendirirken mutlaka konunun tarihsel derinliklerini bilmemiz gerekmektedir.
Günümüzde yaşamakta olduğumuz yada muhtemelen karşılaşacağımız her olayın bir tarihsel derinliği ve sebepleri olduğunu asla akıldan çıkarmamamız gerekiyor. Aksi takdirde karşılaştığımız olayla ilgili kendi halkımıza yarar sağlayabilecek bir pozisyon almamız ve doğru bir duruş sergilememiz mümkün olmayacaktır.
Bu genel belirlemelerden sonra asıl konumuza dönecek olursak, özellikle IŞİD terör örgütünün birtakım bölge devletleri tarafından ortaya çıkarılıp Kürdistan topraklarına saldırtılmasından sonra Kürdistanlılara çok büyük maliyetler çıkaran savaş süreçleri Güney ve Rojava Kürdistan’ın da ki siyasi yapılanmaların ortaya koymuş olduğu siyaset ve savaş tarzları ve başta küresel güçler olmak üzere Kürdistan’ın işgalcisi olan sömürgeci bölge devletlerinin takınmış oldukları siyasi ve askeri tutumlarını detaylarıyla tartışıp değerlendirmek konusunda diğer parçalardaki Kürd siyasi yapılarını ve şahsiyetlerini büyük bir sorumluluk altına sokmuştur.
Ancak bu süreçlerde ne yazık ki Kuzey Kürdistan da Kürdler adına siyaset yapan çevre ve kurumlar Güneyde ve Rojava da yaşanan savaş halinin tarihsel derinliğinden yoksun ve yetersiz bir biçimde olaylara yaklaşmış ayrıca diğer her iki parçadaki gelişmeleri günlük ve haftalık değişimler üzerinden değerlendirme kolaycılığına kaçmışlardır. Oysa coğrafyamızdaki son olaylarında tarihsel bir arka planı olduğu gibi Kürd ve Kürdistan meselesinin yüzyıllara uzanan bir geçmişe dayandığını bilerek konuya müdahil olmaları ve yine Kürdistan sorununun tüm Kürd siyasi çevrelerinin ortak meselesi olduğu bilince çıkarılarak yaklaşım gösterilmesi ve katkı sunulması gereken çok önemli bir hadise olduğu bilinmelidir.
Sorun, yüzyıllar öncesine dayanan Kürdistan topraklarının sömürgeciler tarafından işgali, Kürd halkının tarih sahnesinden silinmek istenmesinin projelendirilmiş bir parçası olarak ele alınması, sahiplenilmesi ve dünya kamuoyuna doğru bir biçimde aktarılması meselesidir.
Bu anlamda tüm parçalardaki örgütlenme ve mücadele biçimi Kürdlerin kendi öz gücüne dayalı ve dünyayı yönetmekte olan devletlerle birlikte ve onların desteği alınarak yürütülebilecek haklı ve meşru bir mücadele stratejisidir. Bunun aksine sömürgeci devletlerin kendi sistemlerine muhalif örgütleriyle veya onların muhalif yurttaşlarıyla bir araya gelinerek kotarılacak kadar basit bir olay değildir.
Rojava Kürdistan’ın Sırtına Vurulan İlk Hançer Ve Son Gelişmeler
Rojava Kürdistan‘ın da ki mücadele süreçleri, PKK/PYD’nin ortaya koymuş olduğu siyaset tarzı, kendisinin dışındaki tüm Kürd yapılanmalarını düşman yada hain olarak görmesi, ayrıca Kürdistan işgalcisi T.C. devletini adeta Rojava’ya müdahale edecek şekilde kışkırtması bu Kürdistan parçasında ki birtakım Kürd kazanımlarını olağanüstü riske sokmuştur. T.C. devletinin kendi iç sorunlarını çözmekte zorlandığı bir dönemde PKK/PYD’nin ortaya koyduğu yanlış siyaset tarzı T.C. devletinin Rojava Kürdistan’ını yeniden işgale kalkışmasına adeta davetiye çıkarmıştır.
1930’lu yıllardan itibaren Türkiye ve Suriye devletleri arasında çok ciddi ihtilaflara neden olan Hatay meselesini kavramadan Rojava Kürdistanını kurtarıp özgürleştirebilmenin mümkün olamayacağını tüm Kürd siyasi çevrelerin bilince çıkarması ve Kürd halkını bu konuda bilgilendirip aydınlatması tarihi bir öneme sahiptir.
Konuya biraz akıllıca ve serinkanlı düşünerek yaklaşırsak, Rojava Kürdistanı üzerinde mevcut dört Kürdistan sömürgecisi devletin ve birtakım küresel güçlerin hangi uzun vadeli çıkarları uğruna bu coğrafya üzerinde neden kızılca kıyamet kopardıklarını rahatlıkla görebiliriz. Kürdler açısından baktığımızda, Akdeniz’e ulaşamamış bir Kürdistanı ekonomik, siyasi ve stratejik açıdan kayda değer bir özellik taşımayacağı gibi ayrıca bölgede hatırı sayılır bir ağırlığa sahip olmayacağı mutlaka görülmelidir.
Meseleye bu çerçeveden baktığımızda T.C. devletinin 1939 yılında Mustafa Kemal ve ekibinin aklıyla neden Hatay ilini ısrarla Türkiye topraklarına katmak istediği daha iyi anlaşılacaktır. Hatay’ın bin bir türlü hileyle ve tek mermi atmadan nasıl ilhak edildiğini ve böylece istikbaldeki Kürdistan’ın Akdeniz’e ulaşmaması için ilk hançerin nasılda Kürdlerin sırtına saplandığını daha iyi anlarız.
Günümüzde ise PKK/PYD’nin yanlış politikaları ve sahada uyguladığı yanlış pratiğiyle T.C. devletinin eline yeni bir bahane vererek Rojava’nın Cerablus-El Bab hattı üzerinden ikinci kez nasıl hançerlendiğini görebiliriz. PKK/PYD’nin bu çok düşündürücü siyaset tarzıyla ve ortaya koyduğu pratiğiyle çok muhtemeldir ki üçüncü hançeri Şengal üzerinden Kürdistan’ın kalbine saplaması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.
Şayet Kürdler ve Kürdleri temsil eden siyasi yapılar, gerçekten Kürd halkını kendi vatanlarında özgür ve bağımsız yaşatmak istiyorlarsa bugün yaşanan gelişmelerle geçmişteki olayları birbirinden ayrı düşünmeden ve konunun oldukça ciddi projelere ihtiyacı olduğunu kavrayarak siyaset yapmaları gerekiyor aksi durum yüzlerce hatta binlerce yıllık devlet deneyimine sahip düşmanların stratejik siyaset ve askeri planlamaları karşısında Kürdlerin yeni ve büyük mağduriyetlerine sebep olacaktır. Günümüz, artık küçük hesaplara dayalı siyaset yapma dönemini geride bırakmıştır. Bahse konu mücadele 50 milyonluk Kürd halkını varlık veya yokluk mücadelesi olarak düşünülüp planlanmalıdır.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
28.02.2017 / İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.