Son birkaç yıldır gerek mevcut iktidarın ve gerekse PKK/HDP çevrelerinin Kürdistan ve Türkiye toplumlarına süsleyip cilalayarak pompaladıkları büyük bir yalandan ibaret olduğunu böylesi bir çalışmanın sonuç verebilmesinin ve ete kemiğe bürünebilmesi için ancak, garantör devletler, uluslar arası gözlemciler ve PKK dışındaki Kürt siyasi çevrelerin masada bulunmasıyla ciddiyet kazanacağını ve bir sonuca ulaştırılabileceğini değişik zamanlardaki tartışmalarda ve yazılarımda anlatmaya çalışmıştım.
Adına barış ve çözüm süreci denilen aldatmaca hikayenin aslında Öcalan ve MİT mensupları arasında geçen ve Kürtleri oyalamaya dönük aynı zamanda Öcalan’ın T.C devletine bana fırsat ve imkan tanırsanız ben PKK ve diğer Kürd ulusal muhalefetini etkisizleştirip devletin hizmetine sokarım sözünün entegrasyonist bir anlayışla hayata geçirilmesinden başka bir özellik taşımadığı biliniyordu
Bahsi geçen bu sinsi ve lanetli projenin hayat bulması koşullarında hem Öcalan T.C devletinin taktirini kazanmış ve desteğini almış olmaktan dolayı bileği bükülemez bir efsane hüviyeti kazanacak hem de kendisine muhalif olan yoldaşlarına karşı eli oldukça güçlenecek ve kendisine hesap sorulamaz konuma gelecekti. Daha da önemlisi T.C devletini yöneten mevcut iktidar kırıntılarla susturulmuş/razı edilmiş Kürd halk yığınlarını bir anlamda ikna etmiş olmanın avantajlarıyla kendisine muhalif olan Kemalist sol ve milliyetçi çevrelere karşı büyük bir zafer kazanmış olmanın rahatlığıyla daha birkaç yıl iktidarda kalmanın avantajlarını kullanarak keyfini yaşayacaktı.
Ancak bütün bu hesaplar konuyla ilgili çevrelerin amansız ve analitik çalışmaları sonucu deşifre edilerek boşa çıkarıldı. Açığa çıkarılan bu sinsi planlamaya gerek Türkiye adına siyasi çevreler gerekse Kürdler adına Kürd ulusal demokratik muhalefeti oldukça yüksek perdeden itiraz etmeye başlayarak kendi tabanlarını uyarmak ve bu planlamaya karşı uyanık tutma pozisyonuna geçtiler yani herkesin konunun kendilerini ilgilendiren yanına oldukça tepkili ve duyarlı yaklaştılar.
Örneğin Öcalan’ın yoldaşları biz ne olacağız telaşına düşerken bir kısım yurtsever PKK unsurları kırk yıllık bedel şehadet ve emeklerin kelepir fiyatına pazarlamasına itiraz ederken Kürd ulusal mücadelesinin devletleşme veya federasyon mantığı ile çözülebileceğine inanan kesimlerde cılız da olsa bu gidişata itirazlarını yükselterek katılmış oldular. En can alıcı itiraz ise doksan yıldır Türkiye’yi yöneten ve Kürd sorununa red/inkar temelinde yaklaşan Kemalist sol ve diğer milliyetçi çevrelerden gelmeye başladı.
Bu itirazların hayatın pratiğine nasıl yansıdığına özet örnekler verecek olursak Gezi olaylarının başlatılması ki burada CHP ulusalcı sol ve milliyetçi çevrelerin Alman istihbaratının da desteğini alarak hangi eylemlere imza attıkları bilinmektedir. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde MHP, CHP ve ulusalcı solun ortak bir adayda mutabakatları, bunların yanında Öcalan muhaliflerinin iktidarı ve Öcalan’ı yıpratmaya dönük Kürdistan da mevzii eylemler başlatması (Yol kesme, araç yakma, şantiye basma,haraç alma) eylemleri ve daha da önemlisi AKP iktidarını zora sokma anlayışıyla Suriye’de Beşar Esad’ın yanında yer alarak iktidarın Suriye politikalarını çökertmeleri olarak sayabiliriz.
Bütün bu olaylar yaşanırken AKP ve Erdoğan nerede yanlış yaptılar?
Davutoğlu’nun emanetçi Başbakan olarak seçilmesinden sonra Erdoğan’ın hem Cumhurbaşkanlığını hem de AKP’yi kendisinin yönetme iddiası ayrıca Kürdlere yönelik devletteki esnemede önemli rol sahibi Kürd vekillerin ve siyasetçilerin kızağa alınarak etkisizleştirilmeleri yine Kürd sorununda iktidara uyarıcı rol oynayan liberal çevrelerin gözden çıkarılmış olması ayrıca PKK dışındaki Kürd ulusal muhalefetinin ciddiye alınmaması Batı Kürdistan’a yönelik tutumu Erdoğan’ı giderek siyaseti denetleyemez noktalara taşımıştır. Velhasıl Erdoğan kendisini ve partisini iktidara taşıyan ve elinin güçlü kılınmasını sağlayan çevrelere bir anlamda ihanet ederek kendi bacağına kendisi kurşun sıkmıştır.
Elbette ki bütün bunlar Erdoğan’ın şahsıyla sınırlı olmayan ve arkasında retçi inkârcı devlet aklının bulunduğu ve ayrıca çok güvendiği yeni danışmanları, strateji üreten merkezleri bu arada itibarı iade edilen eski ırkçı faşist generallerin ve bazı sömürgeci komşu devletlerin büyük rol üstlendikleri bilinmektedir. Geldiğimiz bu aşamada Kürdlerle diğer komşu milletlerin huzur ve barış içerisinde yaşamasını istemeyen ve özellikle de Kürdlerin özgürlük yürüyüşünü içine sindiremeyen kişi, örgüt, parti, ve devletlerin her birinin Kürd sorununu çözümsüz bırakmak üzere yaşanan süreçler provake ederek ellerinden geleni yapmışlardır.
Sonuç olarak, 7 Haziran sonrasında tüm art niyetli çevrelerin ve omurgasız siyasetçilerin yetmezlikleri nedeni ile Kürdler bir kez daha büyük katliamlara ve büyük sürgünlere muhatap olmakta Kürdistan coğrafyası bir baştan bir başa yakılıp yıkılmakta çocuklarımız, kızlarımız, ve analarımız katledilerek sokaklarda teşhir edilmektedir. Bu hunharca uygulamaların sahibi T.C devleti ve mevcut iktidar bir gerçeği bilmek zorundadır. Her milletin geleceğinde olduğu gibi Kürdlerin de istikbalinin güvencesi ve analarımızın gözünün nuru olarak kabul edilen gençlerimize ve çocuklarımıza yönelik son vahşi uygulamaların mevcut sorunun çözümüne katkı yapmayacağı gibi çelişkilerin giderek derinleşmesinden başka hiçbir işe yaramayacağını bilmeleri gerekmektedir.
Kürd halkının haklı ve meşru özgürlük yürüyüşü devletin ırkçı şöven derin anlayışı ve onlara çanak tutan süreci provake eden tüm düşman ve art niyetli çevrelere rağmen onurlu ve karalı bir biçimde devam edecek ve hiçbir gücün Kürdlerin haklı mücadelesini engellemeye gücü yetmeyecektir. Son olarak coğrafyamızda birincil gündem olarak kendisini dayatan Kürdistan sorunu olarak nitelendirdiğimiz olay ancak Kürdlerin ulus olmaktan kaynaklı haklarının verilmesi ve Kürdlerin kendi kendilerini yönetmesiyle nihai çözüme kavuşacaktır. Tüm bu gerçekliklerden dolayı T.C devleti vahşi operasyonlarını ve yaptıkları vahşeti sonlandırarak konunun gerçek muhatabı olan Kürdlerle siyasi çözüme yönelmelidir.
Bu arada sorunun esas muhatabı olan Kürd ulusal güçleri de gerçek muhatap olabilmek veya temsil hakkını elde etmek üzere kendi aralarındaki mevcut yapay sorunlardan hızla arınarak kutsal ve vazgeçilmez birliklerini sağlamalıdırlar.
Gerçek özgürlük ve barışa ulaşmak umuduyla!
Saygılarımla.
01.09.2015 Yalova
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.