Türkiye’ de 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Anayasa Değişikliği Referandumu aslında rejimin temel felsefesine dokunmadan mevcut sömürgeci ve işgalci sistemi tahkim etmek üzere planlanmış kısmi bir Anayasa Değişikliği Oylamasıydı. Bahsi geçen referandumun öncesi ve sonrasıyla Türkiye’ de ve Kürdistan’ da yaşamakta olan 25 milyon Kürdün hiçbir şekilde hesaba katılmadığı ve yıllardan beri yaşanmakta olan Kürd Sorununun çözümüne yönelik herhangi bir projenin bulunmadığı bir atmosferde hazırlanıp sonuçlandırıldığı bilinmektedir.
Türkiye nüfusunun neredeyse üçte birine sahip olan ve yıllardan beri tüm ulusal ve insani haklardan mahrum bırakılan Kürd Halkına 12 Eylül faşist Anayasası maddelerinin hangi yönde değiştirilmesi gerektiği veya Kürdlerin ne istediği konusunda herhangi bir soru sorulmamış ve fikirleri alınmamıştır. Her zaman olduğu gibi bu kısmi Anayasa değişikliğinde de T.C. Devletinin bekası hesaplanmış, Türklerin ihtiyaçları dikkate alınarak yeni maddeler konulmuş ve yine T.C. Parlamentosunda tartışılarak referandum kararı alınmıştır.
Ancak bu süreçler işletilirken işin ilginç olan tarafı yok sayılan ve fikrine başvurulmayan 25 milyonluk Kürd Halkına sadece oy kullanması gereken birer seçmen gözüyle bakılarak tabiri caizse “iki ucu boklu bir değneğin” herhangi bir tarafından tutması dayatılmıştır. Bu anlamda Kürd Halkına ve seçmenlerine hiçbir fikri olmayan ve ancak oy vermek zorunda olan bireyler temelinde yaklaşılmıştır.
İşletilen bu süreçlerin bilinmesine rağmen olayın en dikkat çekici yanı ise Kürd olduklarını iddia eden ve uzun yıllardır Kürd insanının ödemiş olduğu ağır bedeller üzerinden siyaset sahnesinde tutunan PKK/HDP çevrelerinin sömürgeci T.C Devletini birinci derecede ilgilendiren ancak Kürd Halkını ve onun taleplerini yok sayan bu referandum sürecinde yine Kürd Halkının imkân ve kabiliyetlerini kullanarak Kemalistlerin saflarında 12 Eylül faşist Anayasasını en ateşli bir biçimde savunmak üzere sahada yerini almış olmasıdır.
İçeriği ve Kürd Halkına yansımaları siyasi parti yöneticileri tarafından dahi doğru biçimde anlaşılamamış bir Anayasa değişikliğinde ateşli “Evetçi” veya “Hayırcı” olmak ve böylesi bir anlayış üzerinden Kürdleri yönlendirmek Kürd Halkının geleceği açısından tarihsel bir vebale tekabül etmektedir. Sonuçta T. C. Devletinin bekası ve Türk Halkının ihtiyaçlarına cevap olması düşünülen bu referandumun Kürdler açısından fazlaca önemsenecek bir tarafı yoktur.
Kürd Halkını temsil iddiasında olan ve Kürd olduğunu iddia eden bazı siyasi çevrelerin Güney Kürdistan’ daki gelişmelerle ilgili vurdumduymazlığına karşılık Türkiye Devletini ve Türk Halkını ilgilendiren konularda “kraldan daha çok kralcı” kesilmeleri elbette ki akılla izah edilebilecek bir durum değildir.
Yapılması gereken Kürdistan’ ın dört parçasındaki milli ve bağımsızlıkçı tüm gelişmeleri yakından izlemek ve yüzyıllardır kendi topraklarında köle durumuna düşürülmüş Kürd Halkının özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinin bayrağını yükseltmektir.
Referandum öncesi “Evetçi” veya “Hayırcı” olarak kıran kırana mücadele edenlerin referandum sonrasında devletin bekası ve Türk Halkının çıkarları konusunda bir koro halinde nasıl da uyumlu sözler sarf ettiklerini esefle izlemekteyiz.
Umarım ve temenni ederim ki Kürd Halkını temsil iddiasında olan siyasi çevreler Türkiye’ yi yönetenlerin bu eylem ve söylemlerinden doğru dersler çıkararak Kürd Halkının mağduriyetini de dikkate alarak milli ve yurtsever bir gücün oluşmasına önayak olurlar.
Saygılarımla
M. Hüseyin TAYSUN
18/04/2017 İSTANBUL
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.