Bugünkü yazıma uzunca bir süre düşünüp özellikle bu başlığı seçerken amaçladığım şey, Kürdlerin birliğini savunma adına birilerinden aferin almak ya da övülme beklentisi değildir.
Mensubu olduğum ailenin mücadelede ki yüz yıllık geçmişini saymazsam, benim de hasbelkader 46 yılıma mal olmuş mücadele süreçlerinde edindiğimiz tecrübe ve verdiğimiz bedellere rağmen geldiğimiz noktada hala Kürdlerin kendi coğrafyasında başkalarının kölesi veya boyunduruğu altında yaşıyor olmasının en önemli sebeplerinden biri Kürdlerin ulusal birliklerini kuramamış olmasıdır.
Bu kısa ve özet ön girişten sonra asıl konumuza gelecek olursak,
Dünyayı yönetmekte olan egemen güçlerin gerek kendi aralarındaki rekabet ve çıkar çatışmaları, gerek denetimlerindeki yer altı ve yer üstü zenginliklerinin ihtiyaçlarla ters orantılı olarak azalması ve gerekse dolaylı olarak denetimlerinde tuttukları coğrafyaların mazlum halklarının daha onurlu ve yaşanabilir bir dünya adına verdikleri mücadeleleri bahsi geçen güçleri bir takım değişim, dönüşüm ve yeni reformlar yapmaya zorlamaktadır.
Adına ister ‘‘BOP (Büyük Orta Doğu Projesi) ister Arap baharı’’ diyelim tüm bu projeler egemen devletlerin uzun vadeli çıkarlarına paralellik arz eden ve geçmişte yaptıkları yanlışları telafi etmeye, ayrıca bu yanlışlardan dolayı statüsüz bıraktıkları ve uzun yıllar büyük acılara muhatap ettikleri halkların sorunlarına kısmi de olsa yeni çareler bulmak üzere geliştirdikleri formüllerdir.
Aslında başlangıcı ‘‘Birinci Körfez Savaşına’’ uzanan bu reform ve bölgeyi yeniden dizayn etme süreci Kürtlere büyük sıkıntı ve maliyetler çıkarmış olsa da giderek tarihi bir fırsat niteliğine dönüşmektedir. Özellikle mazlum, yoksul ve köle durumuna düşürülmüş veya Kürdler gibi toprakları işgal altında tutulan milletlerin tarihine baktığımızda bu toplumların geliştirmiş oldukları mücadele sonucunda özgürleşebilmeleri veya bağımsız devlet sahibi olabilmeleri ancak böylesi derin kriz ve kaos dönemlerinde mümkün olabilmiştir. Yine milletler tarihini incelediğimizde böylesi fırsatlar neredeyse birer asır arayla ancak mümkün olabilmiştir.
Birinci paylaşım savaşında gerek Kürdlerin kendi içinde yeteri kadar örgütlü ve organize olamayışları ve gerekse o dönemin egemenlerinin Kürdlerin özgürleşme taleplerine yönelik isteksizlikleri, ayrıca Kürdistan’ ı kendi aralarında dört parçaya ayırarak taksim eden sömürgeci Arap, Türk, Acem Devlet yöneticilerinin oldukça yetenekli davranmaları Kürdlerin o dönemde ne yazık ki önlerine çıkan fırsat trenini kaçırmalarına ve Kürdlerin kendi topraklarında bir asır daha statüsüz ve köle durumunda kalmalarına sebep olmuştur.
Geçmiş hadiseleri ve yaşanmış olan acı deneyimleri ortalama bir siyasi akılla değerlendirdiğimizde Kürdlerin kendilerine ait topraklarda köle olarak yaşamasının birçok sebebi olmakla beraber asıl ve en önemli sebebin yine Kürdlerin kendi içlerinde birliklerini sağlayamamış ve yeterli bir örgütlülüğü yaratamamış olmaları olduğunu görebiliriz.
Geldiğimiz noktada Kürdistan’ ı sömürgeleştiren Türkiye, İran, Suriye ve Irak Merkezi Yönetimi başta olmak üzere bölgenin tüm gerici ve statükodan yana ırkçı devletleri tarafından Güney Kürdistan’ ın devletleşme sürecini engellemeye yönelik olarak ortaya çıkarılan ve Kürdlerin başına musallat edilen IŞİD belasına rağmen farklı parçalardaki Kürd parti ve örgütlerinin milli bir ruh ve bilinçle bir araya gelememiş olmalarını akılla veya vicdanla izah edebilmek mümkün değildir.
Konuyu biraz daha somuta indirgeyecek olursak:
PKK Hareketi’ nin İran’ ın yayılmacı politikaları doğrultusunda Suriye’ de çağın en kanlı diktatörünün saflarında yer alması, diğer taraftan yüzlerce Kürd evladının PJAK bünyesinde İran sömürgecilerine karşı şehadetine rağmen yine İran paralelinde bir politika yürütmesi ayrıca hiçbir gelişme olmadan PJAK faaliyetlerinin dondurulması, Irak parçasında Ezidi, Kakai ve Feyli Kürdlerin bir takım hassasiyetleri kaşınarak uygunsuz bir zamanda Güney Kürdistan Yönetimine karşı kışkırtılması Kürd Ulusal Mücadelesine böylesi hassas bir dönemde yapılabilecek en sekter davranışlar olarak orta yerde durmaktadır.
Yine Kürdlerin en fazla birliğe ihtiyaç duyduğu ve düşmanlarının bulabildiği her zeminde Güney Kürdistan’ daki kazanımları boşa çıkarmak istediği bir dönemde Kürd Ulusal Mücadelesinde önemli hizmetleri olan Mam Celal’ in hastalığını da fırsat bilerek Hero Talabani ve Mele Baxtiyar’ ın başını çektiği bir grubun kendi egolarını tatmin etmek ve ilişkili oldukları İran Molla Rejimi paralelinde bir politika izlemekle Güney Kürdistan Yönetimini önemli oranda zora sokan tutum ve davranışları ezilen bir milletin özgürlüğüne yönelik mücadelede en kritik ve anlaşılmaz tutum ve davranışlar olarak görülmelidir.
Sonuç olarak konuya Kürd Ulusal Kurtuluş Perspektifinden bakacak olursak içinden geçmekte olduğumuz bu süreçte özgürlük ve bağımsızlık uğruna verilecek mücadelenin tüm şahsi, örgüt ve parti çıkarlarının ötesinde önemli bir özellik taşıdığını rahatlıkla görebiliriz.
İşte bütün bunlardan dolayıdır ki tüm Kürdlerin farklı çıkar ve kaygı hesaplarının üstünde tutarak doğru bir siyaset temelinde ve var olan tüm imkân ve kabiliyetlerini ortaklaştırarak Kürdistan’ lıların haklı ve meşru davasını, Kürdlerin onur mücadelesini zaferle taçlandırmalarının namuslu her kesimin tarihsel sorumluluğu olması şeklinde anlaşılmalıdır.
Sömürgeci düşmanların Kürdlere ‘‘kırk katır mı kırk satır mı’’ anlayışını dayattığı ve dünyanın birçok devletinin de Kürdlere katkı sunmaya çalıştığı ama her şeye rağmen de Kürdlerin kendi arasındaki dağınıklığa anlam veremedikleri böylesi kritik ve tarihi süreçlerde tüm Kürdlerin büyük bir sorumluluk ve yurtseverlik ruhuyla hareket etmesi umut ve temennisiyle…
Saygılarımla
10/04/2015 İSTANBUL
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.