Dünyamızın tek kutuplaştığı ya da kutupların kendi çıkarları için giderek birbirleriyle benzeştiği günümüzde birtakım siyasi çevrelerin Kürd sorununu hala ideolojik ya da ümmetçi bir anlayışla ve şiddete dayalı çözüm aramaları doğrusu anlaşılır gibi durmuyor. Unutmayalım ki Kürdistan coğrafyası bundan 100-150 yıl önce tek mermi atılmadan parçalanıp sömürgecilere peşkeş çekilerek Kürd halkı statüsüz bırakılıp tüm insani ve ulusal haklarından mahrum bırakılmışsa bu konuda o dönemin egemenleri olan İngilizlerin, Fransızların, Rusların rolü ve vebali tartışılmayacak düzeyde büyük ve affedilmezdir.
Dolayısıyla geldiğimiz bu aşamada Kürdler ve Kürdistan adına siyaset yapan çevrelerin geçmişteki yaşanmışlıklara bakarak çok ciddi dersler çıkarmalıdırlar. Bunların en çarpıcı örneklerini yakın tarihimize bakarak görebiliriz. Mahabat Kürd Cumhuriyeti, Ağrı Halk Hareketi, Güney Kürdistan’daki 1975 yenilgisi, Kerkük İşgali Rojava’da Efrin ve diğer Kürdistani bölgelerdeki hadiseler dünyaya hâkim güçlerin Kürd ve Kürdistan meselesine hangi zaviyeden baktıklarının ve nasıl bir tutum takındıklarının birer acı örnekleridir.
Bu çerçeveden bakıldığında Dünya İşçi Sınıfı’nın ve İslam Ümmeti’nin kardeş olduğunu söyleyenlerin kendi devletlerinin vekası uğruna ne kadar ırkçı, şoven ve zalimce bir tutum içerisinde bulunduklarının ve Kürdistan’dan elde ettikleri artı değerleri ne kadar cömertçe kendi menfaatleri için kullandıklarını görmemek için kör olmak gerekiyor. Bu ve benzeri gelişmeleri doğru değerlendirmesi gereken Kürd siyasi yapılarının Filistin’deki bu on gelişmeleri de dikkate alarak ve Filistin halkının akıbetine uğramamak için sömürgeci Türkiye ve İran devletlerinin adım adım Kürdistan topraklarını işgal ve ilhak etmek üzere birlikte geliştirdikleri uğursuz planlarına Kürdlerin mutlaka tüm güçleriyle engel olmaları tarihi bir görev olarak yerine getirilmelidir.
Bu konuda PKK’nin sömürgeci devletlere vermiş olduğu bahanelerden hızla vazgeçmesi ve şiddet politikalarını terk etmesi için tüm Kürdistani çevrelerin çok ciddi çalışmalar yaparak özellikle güneydeki kardeşlerimizin elini güçlendirmesi gerekmektedir. Aksi durum Güney Kürdistan Yönetimi’ni fazlasıyla zora sokacağı gibi diğer parçalardaki Kürdlerin hayallerini de hüsrana uğratacaktır. Geldiğimiz bu aşama ve geçmişte yaşadığımız tecrübelerden dolayı Kürd siyasi çevrelerinin ideolojik ve ümmetçi düşüncelerden hızla uzaklaşarak Kürd ve Kürdistan sorununun ulusal bir mesele ve kimlik sorunu olduğu bilince çıkararak mevcut mağdur ve köle durumundan çıkılmasının da milli demokratik bir perspektif ve Kürdlerin birliğiyle başarılabileceğine inanmaları gerekiyor.
Kürdlerin yüzyıllardır zulüm gördüğünü topraklarının işgal edildiğini kimliğinin reddedildiğini ve 50 milyonluk bir halkın tüm haklardan mahrum bırakıldığını başta Kürd halkına olmak üzere diğer dünya halklarına anlatmanın mücadelemize çok şey kazandıracağını bilmemi gerekiyor. Ayrıca başta Güney Kürdistan Federal Hükümeti olmak üzere tüm parçalarda var olan siyasi parti ve sivil toplum kurumları harekete geçirilerek dünya devletleri nezdinde Kürdlerin haklı ve meşru mücadelesi tarihi bilgi ve belgelere dayandırılarak anlatılıp onların desteği alınmalıdır. Şayet doğru ve yerinde kullanılacak olunursa Kürdlerin diplomaik çalışmalar yaparken dünyaya hakim güçlerin ikna edilmesi veya nötr duruma getirilmesi için Kürdlerin elinde birçok doküman, bilgi ve belgeler mevcuttur. Yeter ki bu konuda bir veya birçok yetkin ekibin sahaya sürülerek çalışması sağlansın.
Ayrıca Kürdlerin kendi topraklarını savunabilecek kadar peşmergesi ve savaşçı kadroları vardır. Ancak sorun savaşmanın ötesinde demokratik meşru zeminlerde yapılacak bir mücadeleyle yeni ittifaklar yaratarak Kürdistan’ı işgalden kurtaracak ve Kürdleri özgürleştirecek alanları yaratmaktır. Düşmanlarımızın türlü entrikalarla ve kontrol ettiği bazı siyasi çevrelerle Kürd ulusal mücadelesini terörize ederek ve dünya kamuoyunda Kürdleri terörist olarak tanıtmalarına artık fırsat verilmemelidir. Kürdlerin sorun dünya millet camiasında onurlu bir temsil meselesidir. Dolayısıyla Kürdlerin mücadelesi kendi topraklarında insan gibi yaşayabileceği bir statüye sahip olabilmenin koşullarını yaratmaktır.
Günümüz dünyasında neredeyse tüm ilişkilerin çıkar temelinde geliştirilip yürütüldüğünü biliyoruz. Dolayısıyla büyük imkân ve teknolojiye sahip sömürgecilere karşı silahlı bir mücadelenin başarı şansı oldukça zayıfken artık şiddet ve silaha dayalı mücadele giderek anlamsızlaşmakta ve şiddete dayalı siyaset Kürd halkının büyük kayıplar vermesine sebep olmaktadır. Şiddete dayalı siyaset tarzının miyadını doldurduğu günümüzde Kürdlerin yapması gereken diplomasi ve siyaset ağırlıklı bir mücadele tarzıyla kendi haklı ve meşru istek ve taleplerini dünyadaki yönetimlere ve halklara tüm detaylarıyla anlatmaları gerekiyor. Egemen devletlerin Başur ve Rojava’daki Türkiye ve İran işgal ve barbarlıklarına seyirci kaldığı yada bir takım Kürd örgüt ve yapılarını kendi çıkarları için kullandığı bu süreçte Kürdlerin hızla var olan güçlerini milli demokratik bir çerçevede toparlayarak güçlü bir siyaset tarzıyla dünya kamuoyunun önüne çıkması gerekiyor. Aksi durum her gün onlarca gencimizin şehadeti, yüzlerce köyümüzün işgali ve bütünen halkımızın büyük kayıplara uğrayarak mağdur ve perişanlıklar yaşamasına sebep olacaktır.
Umuyor ve diliyoruz ki Kürdler adına siyaset sahnesinde olanlar Güney Kürdistan Yönetimi ve Rojava’daki gelişmeleri doğru değerlendirerek ve buralardaki var olan kazanımları dikkate alarak ona göre doğru bir siyaset tarzıyla mücadeleye katkı sunarlar. Şayet Kürd siyasi çevreleri önümüzdeki süreçlerde sorumlu ve akıllı bir siyaset izlemeyecek olurlarsa kaybedenler mevcut parti ve örgütler olmayacağı gibi Kürdlerin bir bütünen büyük kaybedeceklerini herkesin aklına kazıması gereken bir gerçeklik olduğunu unutmamalıdırlar.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
22.05.2021 İST
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.