Özellikle Türkiye ve İran sömürgeci devletlerinin Kürdistani kazanımlara yönelik saldırı ve işgal hareketlerinin uluslararası hiçbir hukuki dayanağı olmadığı gibi, insani ve vicdani gerçeklerle ifade edilebilecek bir mantığı da yoktur. Sebebine gelince PKK hareketi kendisini tarif ederken bağımsız ve özgür bir Kürdistan istemediğini en yetkili ağızlardan ifade ederken, Kürdistan topraklarını işgal altında tutmakta olan dört sömürgeci devletle de birçok konuda ilişki içerisinde olduğunu, hiçbir zaman gizlemenin de ihtiyacını duymamaktadır.
Bunun en somut örnekleri PKK’nin Türkiye’de ırkçı şoven Kemalist solcularla ilişkileri, İran ve Irak’ta Haşti Şabi güçleriyle kurdukları ortaklıklar, Suriye’de ise katil Beşar Esad ve Arap aşiretleriyle olan sıkı dostluklarıyla, son derece sabit ve tartışılmazdır. Bütün bunların tam aksine, PKK hareketi Türkiye’de kendilerinin dışında Kürd ulusal hakları için mücadele eden milli çevrelere, İran’da ulusal mücadele içerisinde ki Kürd partilerine, Suriye’de ise NKS’liler dâhil olmak üzere, federasyon ya da bağımsızlık yanlısı tüm güçlere düşmanlık yapmakta, Güney Kürdistan’da ise devletleşme mücadelesini yürütmekte olan KDP ve YNK’li peşmergelere açıktan düşmanlık yapmakta ve yine Güney Kürdistan’da var olan statüyü zaafa uğratmak için, elinden gelen her türlü yıkıcı faaliyetlerden geri durmamaktadır.
Bütün bu tutum ve gelişmelere baktığımızda açıkça görülen odur ki, PKK hareketini yönetenler tabanda ki yurtsever unsurlara rağmen, üst perdeden talimatlı sinsi bir plan çerçevesinde Kürd ulusal mücadelesinin amacına ulaşmasını engellemek ve Kürd milli unsurlarını haklı ve meşru mücadelesinden saptırmak üzere, sömürgecilere hizmet ederek ve onlara şirin gözükmek ayrıca da kendi saltanatlarını sürdürebilmek üzere haince bir misyonu yerine getirmektedirler. Sömürgecilerin Kürdistani kazanımları yok etmek üzere PKK ile olan zimmi ve karanlık ilişkileri, ne yazık ki dört parçada ki Kürd milli hareketine ve bir bütünen Kürd halkına büyük zararlar vermekte ve yine büyük engellerin ortaya çıkarılmasına sebep olmaktadır.
Elbette ki bütün bu olumsuz gelişmelerde en başta Güney Kürdistan’da ki mevcut hükümette yer alan YNK ve benzeri partilerin ve diğer Kürdistan parçalarında ki bazı siyasi örgüt ve yapılarında PKK’ye karşı ikircikli tutumları ve hatta korkakça davranmalarının da büyük rolü olduğunu söyleyebiliriz. Milli çizgide ki siyasette ve yaşanan olumsuz pratiklerde PKK’ye karşı bir türlü netleşemeyen bu yapılar, çoğu zaman basit bir takım çıkar hesapları uğruna ya da halktan kopuk siyasetleriyle, PKK’nin yıkıcı davranışlarını yeterince deşifre etmekte büyük bir acziyeti yaşarlarken Kürd ulusal mücadelesine uzun vadede ne kadar büyük zarar verdiklerinin de ne yazık ki farkına bile varamamaktadırlar.
Özellikle Türkiye ve İran devletlerinin Kürd milli hareketinde ki gelişmelerden duydukları endişe ve Kürdistani kazanımlardan dolayı yaşadıkları panik halinin, onları Kürdistan parçalarında verilen mücadelenin henüz olgunlaşamadığı koşullarda yoğun saldırılar yaparak, tabiri caizse yılanın başını daha küçükken ezmeye yöneltmektedir. Bizce sömürgecilere Kürdistani kazanımlara yönelik bahaneler yaratmakla adeta görevlendirilmiş gibi görünen PKK hareketini, diğer yurtsever güçlerin bu yönüyle ciddi bir biçimde inceleyerek ona göre bir tutum takınmaları gerekmektedir.
Şayet PKK’nin üstlendiği misyonu ve ortaya koyduğu tahrik edici eylemleriyle doğru anlaşılarak, tüm Kürd halkı bu konularda yeteri kadar bilinçlendirilemezse Kürdistani kazanımlara gerçek anlamda sahip çıkılamaz ve yarın çok geç olabilir. Rojawa Kürdistan’ına yönelik muhtemel yeni saldırılar, bir taraftan işgalci T.C. Devletinin Kürd’lere karşı elini güçlendirecekken, diğer taraftan Beşar Esad diktatörüne de Rojawa Kürdistan’ını yeniden işgal ederek büyük avantajlar sağlayacaktır. Ebette ki böylesi bir işgal hareketinin mağdurları ne yazık ki masum ve mazlum Kürd halkı olacaktır.
Görünen o ki muhtemel T.C. işgaline karşı, Kürdlerin birlikteliğini ve milli direnişini örgütlemeyi gündemine almayan PKK/ YPG yetkilileri, sömürgeci Esad katiline çağrılar yaparak aman dilemektedirler. Bu talihsiz çağrıların bize göre hesaplanan asıl amacı, Esad’a gel emanetini geri al rezilliği ve küstahlığından başka bir anlam taşımamaktadır.
Sonuç olarak biz Kürd yurtseverleri diyoruz ki; on binlerce Kürd gencinin şehadetine ve milyonlarca Kürd halkının mağduriyetinin Kürtçe karşılığı olan, ‘’Herkes Çu Ji Kise Bave Xwe’’ olmamalı ve uzun yıllardır verilen emek ve bedellere tüm Kürdistani güçler el birliğiyle sahip çıkmalıdırlar.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.