Sömürgeci bölge devletlerinin, tüm anti-demokratik ve insanlık dışı uygulamalarına ve farklı dönemlerde başvurdukları katliamcı ve barbarca yöntemlere rağmen Kürd halkının kendi topraklarında özgür ve onurlu bir yaşam kavgası inatla sürdürülerek önemli aşamalar kaydetmektedir.
Kürd halkının, büyük bedellere mal olan bu ısrarlı mücadelesi dünyada ve bölgede değişen koşullar, Kürdlerin haklı ve meşru mücadelesinde yeni pozisyonların ve ittifakların doğmasına sebep olmuş ve gelinen noktada oldukça umut veren bir seviyeye ulaşmıştır.
Son yıllarda, bölgede küresel güçlerin çıkarlarını tehdit eder noktaya gelme iddiasında olan ve muazzam petrol yataklarına sahip İran Devleti’nin Şia mezhebine dayalı yayılmacı politikaları ayrıca nitelikli insan gücü, sanayi, ticaret ve altyapısıyla Sünni İslam dünyasının liderliğine soyunan Türkiye’nin de küresel güçlerin bölgede ki çıkarlarına ters düştüğü gerçeğini de dikkate alırsak 50 milyonluk dinamik Kürd toplumunun ilgili çevreler tarafından ne kadar da önemli bir güç olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Küresel güçlerin, kendi çıkarlarını gelecekte riske sokacak olan İran ve Türkiye devletlerinin bölge üzerinde ki hesaplarını ve buna dayalı projelerini görmezden gelmesi elbette ki mümkün değildi, işte bütün bu sebeplerden dolayı Birinci ve İkinci Körfez Savaşları yaşanmış ve küresel güçler bu hesapları yaparak bölgeye fiili olarak müdahale etmiş ve kendilerinin gelecek yüzyıllara dayalı çıkarları için yeni ve sağlam ilişkiler geliştirerek ittifaklar arayışına girmişlerdir.
İşte bu tarihi gelişmeleri doğru değerlendiren ve Kürdlerin özgürlük, bağımsızlık ve devletleşme mücadelesini yıllardır büyük bir aklı selim ile yürütmekte olan Güney’li güçler, ABD’nin başını çektiği ittifak güçleriyle sıcak ve stratejik ilişkiler kurarak tüm Kürdleri umutlandıran mesafeler kaydetmişlerdir.
Başta İran molla rejimi ve T.C. Devletini oldukça fazla rahatsız eden bu yeni gelişmelere karşılık bahsi geçen devletler, Kürdistani kazanımlara geçmişte olduğu gibi cepheden saldırmayı göze alamadıkları için Kürdlerin mevcut kazanımlarına kendi kontrollerinde bulundurdukları taşeron örgütler vasıtasıyla farklı yöntemler kullanarak saldırmaktadırlar. Geçmişte IŞİD barbarlarını Kürdistan coğrafyasına saldırtanlar, Kürdistan’ın kahraman peşmergeleri ve diğer savaşçıları tarafından maliyeti büyük bir mücadele sonucu Kürdistan topraklarından kovularak ağır bir yenilgiye uğratılmıştır.
Ancak sömürgeci güçler, yanı başlarında özgür ve bağımsız bir Kürdistan’a tahammülsüzlüklerini sürdürmekte oldukça ısrarlı davrandıklarını bu sefer Haşdi Şabi denilen barbar çeteler ve kendi örgütsel varlığını Kürdistan’ın ve Kürd halkının çıkarlarının üstünde tutan PKK yapısı tarafından sürdürmenin yollarını denemektedirler.
İran molla rejiminin, Tahran’dan başlayıp Lübnan’da tamamlamak istediği Şii hilaline ulaşmak üzere ortaya koymuş olduğu mezhepçi stratejinin başarıya ulaşmasında ki ısrarına ne yazık ki Kürdler adına siyaset yaptığını iddia eden PKK yapısı da alet olmaktadır. Bunun en somut örneğini İran’ın denetiminde ki Haşdi Şabi güçleriyle PKK hareketinin Şengal bölgesinde ki ortaklaşa provokasyonlarında somut olarak görmekteyiz. PKK hareketi, bir taraftan Rojava Kürdistan’ın da ki kendisi gibi düşünmeyen Kürd partilerine acımasızca saldırırken diğer taraftan Kürd halkının ezeli düşmanları olan Arap ve Acem güçleriyle kuzu sarması siyaset yürütmesini normal bir akılla ve Kürd yurtseverliğiyle bağdaştırabilmek mümkün değildir.
Son günlerde Güney Kürdistan’ın farklı bölgelerinde, PKK’nin ortaya koyduğu siyaset tarzı ve Şengal bölgesinde ki yeni konumlanmasıyla, T.C. Devletine adeta Güney Kürdistan topraklarına saldırması için çıkarmış oldukları davetiye şayet siyasi körlük denilmeyecekse Kürdler tarafından ihanetçi bir anlayışı ifade etmektedir.
Ayrıca KCK yöneticilerinden Mustafa Karasu’nun Özgür Politika gazetesinde ki son röportajı, büyük çoğunluğu İslam dinine mensup olan Kürd halkını fazlasıyla rahatsız etmiş ve yeni bir provokasyonun fitilini ateşlemiştir. Bay Mustafa Karasu’nun inançsız veya hiçbir değere tekabül etmeyen bir yaşamı kendisi için arzulayıp yaşayabilir ancak hiçbir vicdan ve iddia sahibi Kürd’ün önceliklerinin içerisinde olmayan devletsiz, karısız, kocasız ve inançsız bir hayat tarzını Kürdlere önerme hakkına sahip değildir.
Kürd halkı, kendi topraklarını özgürleştirerek devletleşmeyi birinci öncelikleri olarak görmektedirler ve şimdiye kadar ödedikleri tüm bedelleri bu iddialarını gerçekleştirmek üzere ortaya koymuşlardır. Kürd halkının, uğruna evlatlarını feda ettiği bu gerçekliği PKK yöneticilerinin bilmiyor olması mümkün değildir. Kürdlere ait tüm değerlere saldırmayı marifet bellemiş olan bu kesimin anlaşılan o ki Kürd halkından bütün umutlarını kestikleri görülmektedir. Kürd halkı, her geçen gün PKK gerçeğini biraz daha iyi anlamakta ve PKK’nin siyaset tarzına biraz daha mesafeli durmaktadır. Kürd aile yapısı istikbalde ki Kürdistan’ın omurgasını oluşturacak olan en önemli kurumdur. Bunun da ilgili çevreler tarafından dikkate alınarak siyaset yapılması gerekmektedir.
Saygılarımla
30.04.2017 / Wan
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.