Daha önceki yazılarımda da sık sık belirttiğim gibi İŞİD terör örgütünün ortaya çıkarılışı ve daha sonra özellikle Irak ve Suriye devlet yönetiminde ki toprakların önemli bir bölümünü işgal etmesi Orta doğuda ki mezhep temelli savaşlara yeni bir boyut kazandırmış ve bu bölgede büyük iddiaların sahibi olan küresel güçler ile bölgesel güçler arasında yeni bloklaşmalar ve ittifakların oluşmasına sebeb olmuştur. Aslında bu yeni durum küresel güçlerin önümüzdeki yüzyılları kapsayan ve bölgenin yer altı kaynaklarının kimler tarafından kullanılacağının veya hangi güçlerin bu kaynaklarda ne kadar pay sahibi olacağının kavgası olarak ortaya çıkmıştır.
2003 yılında ABD ve müttefikleri tarafından Saddam diktatörlüğüne son vermek üzere yapılan müdahale ve bu müdahil güçlerin Kürdistan’lı parti ve savaşçılara vermiş olduğu kısmi destek sonrası yaklaşık bir asırdan bu yana kendi topraklarını özgürleştirmek isteyen ve bu uğurda mücadelelerini kesintisiz sürdüren Kürdistanlı güçler tarafından doğru bir biçimde değerlendirilerek Güneyde federal bir Kürdistan yapısı ortaya çıkarılmış ve bu parçada ki Kürtler kendi kendilerini yönetir duruma gelmişlerdir.
Ancak aradan geçen zaman içerisinde İŞİD saldırılarını bahane eden sömürgeci İran molla devleti Irak merkezi hükümeti üzerinde ŞİA mezhebine mensup olmanın avantajlarını da kullanarak büyük ve tartışılmaz bir denetim sağlayarak adeta Bağdat merkezi hükümetine rağmen Irak’ın her türlü politikasını belirleyen bir konuma gelmiştir. Bölgede katı mezhepçi ve yayılmacı bir politika izleyen İran devletinin Irak merkezi hükümeti üzerinde ki belirleyici ağırlığından dolayı Sünni ağırlıklı nüfusa sahip olan Kürdistan federe yapısı üzerinde ki baskılarını artırmış ve bunun sonucu olarak da merkezi hükümet ile Kürdistan federal yapısı arasında ki tüm anlaşma hükümleri işlemez bir duruma taşınmış adeta Kürdistan yönetiminin özellikle ekonomik alanda eli kolu bağlanarak kuşatılmıştır.
Bu olumsuz gelişmeler karşısında gerek Kürdistan yönetiminde ve gerekse Kürt halkı arasında büyük bir saygınlığa sahip olan Sayın Mesut Barzani İran ve merkezi Irak yönetiminin federal yapıyı işlemez duruma getirecek bu sinsi tezgahını fark ederek mevcut yapıya işlerlik kazandırmak ve Kürt halkını açlıkla terbiye edecek bu kuşatmayı kırmak üzere alternatif projeler çerçevesinde ABD vasıtasıyla T.C devletiyle kurduğu ilişkiler sonucunda Kürdistan petrollerinin dünya piyasalarına çıkışını sağlayarak önemli bir stratejik kazanıma imza atmış ve böylece Güneyli Kürd kardeşlerimizi muhtemel ekonomik sefaletten önemli oranda kurtarmıştır.
Bu oldukça zorlu süreçlerde bir taraftan vahşi İŞİD barbarlarıyla bin kilometrelik cephede fiili ve kahramanca bir mücadele sürdürülmüş, bir taraftan iki milyonun üzerinde Suriyeli ve Irak lı mültecilere ev sahipliği yapılmış diğer taraftan ise İran eksenli PKK, GORAN ve YNK kışkırtmalarının boşa çıkarma mücadelesi verilerek Kürdlerin göz bebeği olan Kürdistan federal yapısı korunmaya çalışılmıştır. Elbette ki bu çok yönlü v e aynı zamanda zorlu mücadele Mesut Barzaniin Kürdistani duruşu KDP kadrolarının ve Peşmerge’nin büyük kararlılığı ve kahramanlıkları sayesinde başarılmıştır.
Ancak geldiğimiz bu aşamada özellikle PKK‘nin İran devlet taşeronculuğu ve bağımsız Kürdistan karşıtlığı ayrıca Sol genetiğe sahip GORAN ve YNK yakınlığı/birliktelikleri Barzani ve diğer yurtsever Kürdistani güçleri oldukça fazla zorlamakta ve bunların ortaklaşa geliştirdikleri kılçık atma siyasetinin kuşatması tüm iyi niyetli girişimlere rağmen devam etmektedir.
Yaklaşık kırk yıldan beri özellikle Kuzey Kürdistanda ki omurgasız ve entegrasyoncu politikaları’nın başarısızlığı nedeniyle Kürdistan da Kürd’ler adına bir köy tapusunu dahi eline geçiremeyen PKK hareketi, Mam Talabani’nin rahatsızlığı nedeniyle kendi iç birliğini koruyamayan YNK hareketinin ayrıca seçimlerde elde ettikleri başarıya rağmen politika üretemeyen GORAN hareketinin tüm kendi başarısızlıklarını örtmek ve ekonomik beklentilerini karşılamak üzere sömürgeci İran molla rejimine yaranmaları ve bu doğrultuda Kürdlere zarar verecek bir siyaset tarzı geliştirmeleri kendilerinin Kürd ulusal mücadelesinde ki talihsiz tutumlarını asla gözden kaçıramayacaktır.
Sonuç olarak önemli fırsatların ve risklerin iç içe geçtiği bugün kü tablo her şeye rağmen bağımsız bir Kürdistan için oldukça elverişlidir. Yukarıda özetlemeye çalıştığım bu çalkantılı dönemde Kürd halkının özgürleşme doğrultusunda ki mücadelede Kürdista’nın dört parçasında özgürlük ateşi ile tutuşan güçlerin azami duyarlılığı ile aşılabilecek bir durumdadır ve bu sıkıntılı durumun Kürdler’in lehine dönüşmesi yine Kürdlerin kendi aralarında ki basit gurupçu ve çıkarcı meselelerini erteleyerek başarabilecekleri bir konu olarak algılanmalıdır. Kürdler’e öncülük yapma iddiasında olan tüm siyasi çevrelerin yüzyılda bir önümüze çıkmış olan bu fırsatı doğru değerlendirip birlik içerisinde hareket etmeleri tarihi bir zorunluluktur. Aksi durum Kürdler’in kendi topraklarında en az bir asır daha köle olarak yaşamak zorunda bırakacaktır.
Yeni bir yıl’a girerken Kürdistani tüm çevrelerin Kürdler’in devletleşme hakkını savunan ve bu konuda oldukça kararlı ve tutarlı bir duruş sergileyen Sayın Mesut Barzani’yi ve onunla birlikte hareket eden diğer Kürdistani güçleri desteklemesi ve bu vesile ile yüzyılların hayali olan bağımsız Kürdistan’ın oluşumuna katkı sunmaları her namuslu Kürdün görevi olmalıdır. Yeni yıl’ın halkımıza özgürlük, huzur ve sağlık getirmesi temennilerimle..
Saygılarımla
29.12.2015 İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.