Sevgili okurlarım, dostlarım ve çok değerli Kürdistan gençliği bir çoklarınızın bildiği üzere yaklaşık 1,5 yıldan beri yakalandığım amansız bir hastalıktan dolayı yazılarıma bir süre ara vermek zorunda kaldım. Bilmenizi istiyorum ki bu zaman zarfında beynim ve yüreğimle hep sizlerle ve sizlerin mücadelesiyle zamanımı geçirdim.
Ancak bahsi geçen bu hastalık süreci ve özellikle ülkemizdeki son gelişmeler bana yeni bazı gerçekleri öğretmiş oldu. O da Kürdlere ve Kürdistana aşık olanlar hastalığın bütün zorluklarına rağmen düşmana inat kolay kolay ölmüyorlar. Ayrıca kutsal bir davaya ve onun mücadelesine iman etmiş kişiler, sömürgecilerin yeni zulüm ve imha girişimleri karşısında mezarda bile olsalar yeniden ayağa kalkarak kendi halkına yönelik zulme karşı halkının yanında olmak isterler.
Sizlere yeniden merhaba derken, ben içinde bulunduğum bu zor koşullara rağmen Kürd halkının mücadeleci kadroları ve Canfeda gençliğiyle, bu düşünce ve duygularla birlikte olmak üzere zorlanarak da olsa yeniden kalemimi elime almanın ihtiyacını duymaktayım.
Değerli dostlarım, mensubu olduğumuz Kürd halkının bilinen 6 bin yıllık tarihi doğru bir biçimde ele alınıp incelendiğinde görülecektir ki farklı dönemlerdeki bir takım ihanetler hariç utanılacak hiçbir şeye rastlamamız mümkün değildir.
Bu anlamda dünya milletler tarihinde Kürdler cesur, mücadeleci, özgürlüğüne düşkün, müşfik ve hümanist bir millet olarak bilinmektedir. Yüz yıllardır vermiş oldukları haklı ve meşru özgürlük mücadelelerinde Kürd halkının atalarına ait mümbit Mezopotamya topraklarında hala özgür bir vatan sahibi olamamışlarsa bilinmelidir ki bunun iki temel, önemli sebebi vardır. Bunlardan birincisi kendi aralarında milli ve siyasi anlamda gerçek bir birliği sağlayamamış olmaları, ikincisi ise sayıları az da olsa işbirlikçi Kürd hainlerinin varlığıdır.
İşte bu nedenlerden dolayı Kürdlerin kendi özgürlük mücadelelerinde başka güç ve çevreleri suçlama yerine kendi aralarındaki birliği sağlama konusunda çok ciddi ve samimi çalışmaları gerekmekte ve ayrıca da kendi halkına ihanet eden işbirlikçi, çıkarcı çevrelere karşı oldukça ilkeli bir mücadeleyi esas almaları gerekmektedir. Kürdler, ancak bu temel anlayışları ve mücadele biçimini esas aldıktan sonra farklı çevrelerin ya da devletlerin kendilerinin haklı ve meşru mücadelesinde yarı yolda bırakılmalarını sorgulama hakkına sahiptirler.
Bu anlamda, Kürd siyasi çevrelerinin küresel ve bölgesel bir takım güçlere sitem etmekten önce kendi aralarındaki yapay çelişkileri ve anlamsız sürtüşmeleri ortadan kaldırmaya yönelik samimi bir süreci devreye sokmalıdırlar. Elbette ki Kürdistan dediğimiz coğrafya dünyanın dışındaki herhangi bir gezegende olmadığı için dünyada ve bölgemizdeki bir takım güçlerin çıkar hesaplarının dışında düşünülmemelidir. Ancak bizler milli bir anlayış çerçevesinde gerçek birliğimizi sağlayamadan başka devletleri suçlamak en kolaycı yol olarak anlaşılmalıdır. Özellikle Kerkük ihaneti, Afrin işgali ve bir bütünen Kürdistan coğrafyasına ve halkına yönelik saldırılardan kendimizi sorumlu tutmalı ve bu konuda eksik ve yanlışlarımızdan hızla uzaklaşmalıyız. Bütün bunları yapabilmek için yeterinden fazla şehitlerimiz, darağaçlarına gönderilen liderlerimiz, bize ışık tutacak Ala Renginimiz ve yine başımızı dik tutabilecek Ey Reqip gibi bir milli marşımızın olduğunu unutmayalım.
Biz Kürdler için yeniden ayağa kalkmak ve mazlum halkımızı doğru temsil etmek üzere çok ciddi rezervlerimizin olduğu bilinmeli ve bu anlamda egemen ulus solcularına ve ümmetçi sahtekarlara bel bağlanmamalıdır. Yine bilinmelidir ki ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlayacaktır.
Hastalığımın vermiş olduğu yorgunluktan dolayı yazımı kısa kestim, beni hoş göreceğiniz umuduyla ve sizlere yeniden merhaba demenin mutluluğuyla bir şey daha söylemek istiyorum. Kürd gençlerinin ve mazlum Kürd halkının kanının döküldüğü her toprak parçasının mutlaka bir gün Kürdistan olacağı inancıyla sizleri kucaklıyorum.
Nefes alıp verdikçe Kürd gençliğiyle sohbetlerimiz devam edecektir.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
18.10.2019 / İst.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.