Esasen barış ve hoşgörü Dini olan İslam’ın ırkçı ve mezhepçi Devlet rejimleri tarafından halkların biri birine düşmanlaştırılması ve var olan sömürü düzeninin devam ettirilmesi için kullanılması özellikle Ortadoğu Milletlerinin geleceği açısından büyük kaos ve felaketlerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
Bunun en somut örneğini son günlerdeki Hamas örgütünün beklenmedik bir biçimde İsrail’e saldırarak masum 1300 dolayındaki sivil insanları katletmesinde gördük, geçmişte Arap milliyetçiliği temelinde onlarca Arap ülkesinin yeni kurulmuş olan İsrail Devletini Ortadoğu’dan silip atmak üzere 1967 ve 1974 yıllarında İsrail’e topyekûn savaş açarak Yahudi kavminin kendi ana vatanından sökülüp atılmasında aldıkları büyük yenilgilerden sonra Arap egemenlerinin Avrupa ve ABD ile var olan çıkar ilişkilerini sürdürebilmek üzere bu sefer de büyük bir taktik ve strateji değişikliğine giderek Yahudi ve İsrail Devletine olan düşmanlıklarını kendi bünyelerinde yetiştirdikleri Radikal İslamcı örgütlere havale ederek sürdürmektedirler.
Arap egemenlerinin bu sinsi taktiğini İran ve T.C. egemenleri de düşmanlık besledikleri Devletsiz Kürdlere ve Belucilere karşı uygulamakta ve Arap egemenleriyle bu anlamda gizli ve sinsi bir iş birliği yapmaktadırlar, işte bundan dolayıdır ki Araplar ve İsrail arasındaki çatışma ve sürtüşmelerde 23 Arap ülkesi İsrail-Filistin meselesinde bir adım geride durukken Arap kökenli radikal örgütlerle İran ve T.C. Devleti ön saflarda İsrail Devleti ve Yahudi halkına karşı düşmanlığı en yüksek sesle dillendirerek sözde İslam ve Filistinlilere dostluk adına ahkam kesmektedirler.
Son İsrail-Hamas savaşında görüldüğü gibi İran ve T.C. Devletinin Arap ve Filistin dostluğu esasen tam bir sahtekarlık örneği olarak ortaya çıkarken Arap ve Filistin dostu olarak görünmelerinin asıl amacı körfezde var olan büyük enerji, petrol ve bunlara dayalı sermayeden faydalanmak ikincisi ise bölgedeki Kürd direnişi ve yine Kürdlerin Devletleşme mücadelesinin önünde Arap, Fars ve Türk bariyerini mümkün olduğu kadar güçlendirmektir.
Tarihte yaşanmış hadiselere baktığımızda Farsların ve Türklerin Araplara düşmanlığı çok iyi bilindiği halde günümüzde Fars ve Türk egemenlerin Arap ve Filistin dostu kesilmelerini ne kadar da sahtekarca bir yaklaşım içerisinde olduklarını göstermesi açısından oldukça çarpıcı bir örnektir. Bu tarihi gerçeklerden hareket etmesi gereken Kürd Siyasi Hareketleri meseleye bu perspektiften bakarak Kürd ve Kürdistan mücadelesini bu temelde örgütleyerek çalışmalarını bu şekilde sürdürmeleri gerekmektedir. Burada Kürd Siyasetinin temel felsefesi Arap ,Fars, Türk egemenlerine karşı mücadelesi biçiminde olmalıdır.
Önemli Not: Bu yazımı rahatsızlığım nedeniyle kısa tutmak zorunda kaldım, umarım okuyucularım beni hoşgörüyle karşılarlar. Kürd Halkına ve Siyasetçilerine sözüm olsun sağlığıma kavuşursam yazılarımı daha anlaşılır ve detaylı bir biçimde sürdürürüm.
M.Hüseyin Taysun
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.